26.7.18

Kitap - Qurban Səid - Əli və Nino


ali ve nino qurban seid ile ilgili görsel sonucu


Selam dünya ben Menolly!

Büyük umutlarla başladığım,ama aradığımı bulamadığım bir kitaptı.

konusu:
Ali ve Nino, “Kurban Said” müstear adını kullanan kimliği tartışmalı yazar tarafından ilk defa 1937’de Viyana’da Almanca olarak yayımlanmış roman.

Bakü’de 1918-1920 yıllarında Bolşevik işgalinin arifesinde Müslüman bir Azeri genci olan Ali Han Şirvanşir ile Hristiyan Gürcü kızı Nino Kipiani arasında yaşanan imkansız aşkı konu edinir. 1937’de Viyana’da yayımlandığı zaman yüzyılın aşkı olarak değerlendirilen eser, Romeo ve Juliet, Rüzgâr Gibi Geçti, Doktor Jivago gibi aşk öyküleriyle kıyaslanmış ve 37 dile çevrilmiştir.Azerbaycan tarihi, milli kimliği, Kafkasların siyasi ve toplumsal yapısı hakkında bilgiler veren eser, Azerbaycan’ın “milli romanı” kabul edilir.
Bakü'de, Birinci Dünya Savaşı ve Rus Devrimi boyunca, Azerbaycan'ın bağımsızlık savaşı verdiği kaotik ortamda geçen romanın kahramanı Ali Han Şirvanşir, soylu bir Müslüman ailenin oğludur. Rus disipliniyle yetişmiş, eğitimli, Hristiyan geleneği ile büyümüş ve Avrupa’nın yaşam tarzını benimsemiş soylu bir ailenin kızı olan Nino'ya aşıktır. Asya'da mı yoksa Avrupa'da mı olduğu tartışma konusu olan Bakü'de, Ali Han'ın kararı “Asyalı” olmaktır. Nino Kipiani ise tersine Avrupalı duyarlılığına sahiptir. İki genç, aşklarını yaşatabilmek için mücadele verirler.

Ali ve Nino'nun hikayesinden eminim çoğunuzun haberi vardır.Azeri çocuk ve gürcü kızın aşk hikayesi.Sovyetlerin kurulmasından önceki dönemi anlatıyor,Azerbaycanda henüz gürcüler,ruslar ve hatta ermenilerin de rahatlıkla dolaştığı ve herkesin dost olduğu o hayal gibi dönemlerden.

Okurken o kadar çok bölümde şaşırdım ki.Birincisi,ben hala ermenilerle o şekilde dost olabilmemizi kavrayamıyorum.Evet,rus çevresindeydik ve rusların kontrol ettiği bir bölgeydik.O açıdan rusların kontrol ettiği diğer yerlerle yakın olmamız mantıklı.Fakat,anlayamadığım bizimle o kadar uzun yıllar dostluk kuran bir milletin birden değişmiş olması.Bağımsızlığımızı ilan ettiğimiz anda bize saldırmaları,sanki yıllardır savaşıyormuşuz da bir birimizden nefret ediyormuşuz gibi davranmaları.Halbuki daha dün kardeş gibi davrandığımızı,ya da davrandıklarını unutmuş gibiler.
Ama,nefret karşılıklı.Eğer ermeniler kan istiyorsa,alacaklar...

Her neyse,anlatmak istediğim bu,nasıl oluyor da yıllarda dost gibi davranan bir milletin içinden böyle korkunç bir canavar,böyle nefret edilesi bir düşman birden bire fırlıyor ne yapsam da anlayamıyorum...

İkinci konu,din konusu.
Ben şahsen dinin kadınlara karşı olduğunu asla düşünmedim.Fakat kitapta ağır bir din anlatımı var ki, benim hiç hoşlanmadığım bazı tarafları barındırıyor.İlk olarak mehzep ayrımı.İster hristiyanlıkta olsun,ister islamda,ben bu konudan hiç hoşlanmıyorum.Bence,hristiyan hristiyandır,müslüman da müslüman.Ortadoks ve ya katolik,şii ve ya suni olmasının bir farkı yok benim için.Ama komiktir ki mezhepler hala önemini korumakta...
Kitapta şöyle bir şey var: 'Kadın bir tarladır.' Bunu okuduktan sonra bir saat gülmüşümdür herhalde.Herneyse,genel olarak kitabın kadınlara karşı olmadığını anlıyorsunuz,ama o dönemin dininde ve bazı karakterlerin din ile ilgili fikirlerinde bu tür öfkelenmeme sebep olan yanlar çoktu.'Kadının ruhu yoktur' ya da 'kadının düşünmesine ve ya istemesine gerek yoktur,o doğurmak için dünyaya gelmiştir' gibi başka saçmalıklar.Ama bunları görüp kitaptan soğumanızı da istemem,genel olarak kitabın konusu zaten din değil,sadece bazı karakterler bu şekilde düşünüyordu ve yer yer değinilmişti.Genel olarak Ali han Şirvanşir'in yaşadığı mühit bu şekildeydi.Ali kendisi de bu şekilde yetiştirilmişti ama neyse o böyle 'dindar' değildi.
Diğer yandan Alinin hiç bir şekilde içki içmemesi çok hoşuma gitmişti,dine bağlı olmak gerekiyorsa işte böyle bağlanmalı.

Kitapta beni rahatsız eden bir diğer şey hikayenin beklediğim gibi olmaması.
Beklediğim şeyleri bulamadım.Elbette,tutkulu ve destansı bir aşk anlatılmış(bildiğim gibi) ama diğer yandan bana biraz da basit geldi.Ne kadar savaşı yaşasalar,ülkelerinden kaçıp Dağıstanda köy hayatı yaşamak zorunda kalsalar ve bunun gibi bir çok güçlükle karşılaşsalar da,bana nedense basit geldi.Karakterleri anlayamadım,özümseyemedim.Ali karakterini pek sevdiğimi söyleyemem,elbette onun bir çok yanını beğendim,fakat yine de kendisini kitabın sonuna kadar benimseyemedim.
Nino da aynı şekilde,bir türlü alışamadım.İkisi Avrupa ve Asya arasında kalmış gibiydiler,tıpkı benim kendimden çok sevdiğim,doğduğum ve büyüdüğüm rüzgarlı şehir Bakü gibi.

Ve okurken,bir kez daha,ne olursa olsun ülkemi sevdiğimi anladım.Doğduğum bu şehri,Baküyü ve doğduğumdan beri yanı başımda olan ve her yaz gidip gördüğüm Hazar denizini sevdiğimi anladım. :)

Kitabı Chisu'nun cover'ı olan ve son zamanlarda severek dinlediğim Chisu - I Walk The Line ile okudum.Okurken şarkı beni çok uzaklara götürdü :)

Yarım bırakacak duruma gelmiştim,ama yine de bitirmek istedim ve dişimi sıkarak sonuna kadar gelmeye çalıştım.Sevdim mi?Eh,fena değildi.Umduğumu bulamasam da severek okuduğum bölümleri oldu.Peki kesinlikle okumalı mıyız?Bence hayır,yani ben o kadar bayılmadım.Pişman oldum mu?Belki de biraz.Ama yine de kitabın verdiği hissi sevdiğimi söyleyebilirim.İsterseniz ve eğer bu tür romantik romanları okumayı seviyorsanız,bir denemeniz iyi olur bence.
(ben romantizm sevmem ama kendimi zorlayıp okudum .... -_-)

O zaman alıntılarla bitirelim:
~~~~~~~~~
Didianı fikirli fikirli mənə baxıb dedi:
-Sizdə çöl adamının ruhu var.Görünür,insanları bölmək üçün yalnız bir doğru üsul vardır:insanları meşə adamlarına və çöl adamlarına bölmək lazımdır.Şərqin içkisiz sərhoşluğu çöldən gəlir.Çöllərdə isti küləklərlə qızmar qum insanı sərxoş edir.Orada həyat sadə və problemsizdir.Meşələr isə min bir suallarla doludur.Çöl isə kimsədən bir şey istəməz,kimsəyə,bir şey verməz və heç bir şey vədd etməz.Lakin ruhun atəşi meşədəki odundan gəlir.Çöl adamının,yəni gözlərimlə görə bildiyim tək bir üzü vardır.O,tək bir həqiqət tanıyır,o tək həqiqət də onun qəlbini doldurur.Meşə adamının isə min bir sifəti vardır.Təəssübkeşlər çöldən,yaradıcılar isə meşədən gelirlər.Bəlkə də Şərq və Qərb arasındakı əsas fərq də elə budur.

~~~~~

Mən ölkədə kök salmış əcnəbi əsgərlərini və Ənzəlidəki cır-cındır geyinmiş,ayaqyalın polisləri,yadıma saldım.Bu idi Asiya.Avropalı olmak qorxusundan silahlarını Avropanın ayaqları altına atan Asiya!

Başka yazılarda görüşmek üzere!
Jaa ne minna! ^_^
Logo Design by FlamingText.com

Kitap - Sabahattin Ali - İçimizdeki Şeytan


içimizdeki şeytan ile ilgili görsel sonucu


Selam dünya ben Menolly!

Yine Barış Özcan sayesinde okuduğum kitaplardan bir tanesi.Aslında zaten uzun zamandşr Sabahattin Ali okumak istiyordum ama bir türlü fırsat olmuyordu.Ve sonunda Barış Özcan'ın oku serisinde bu kitaba rastlayınca ve konusunu da çok beğenince,okumaya karar verdim.
Zaten Kürk Mantolu Madonna'nın kahveli fotoğraflarından ve herkesin onu fotoğraf çektirmek için almasından o kadar bıkmıştım ki, onu okumak istemiyordum.Bir diğer sebep ise ablamın okumuş olması ve bana da anlatmış olmasıydı...Böylece İçimizdeki Şeytan ile tanıştım ve okumaya karar verdim.
(not 1: Eğer hala Barış Özcanı tanımıyorsanız verdiğim linke gidebilirsiniz)
(not 2: şu an bu yazıyı neden Vixx dinleyerek yazdığım hakkında hiç bir fikrim yok :D)

Barış Özcan hakkında daha fazlası ve kanalı için

konusu:
"İsteyip istemedeğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticede aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması.. " 
Bu romanında, toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın "kapana kısılmışlığını" gösteriyor Sabahattin Ali. Aydın geçinenlerin karanlığına, "insanın içindeki şeytan"a keskin bir bakış.

Bu kitap beni darmadağın etti.
Hani böyle çok sakin başladı,sonra birden bire öylesine değişti ki, odak noktam tamamen dağılır gibi oldu.Ayak uydurmakta bir süre zorlandım,öyle ki, ortalarında 'biz buraya nasıl geldik' şeklinde tepkiler veriyordum.Beni başarıyla ters köşeye oturtmayı başardı.

Diğer yandan dili çok akıcıydı ve kendini okutuyordu,ilk başta uzun gelse de zevkle bitirdim.
Şüphesiz ki, içimizde 'şeytanlar' olduğunu çok kez düşünmüşüzdür.Benliğimizin kötü bir yansıması,kötülüklerimizin sebebi ya da gizli zevklerimiz diye adlandırdığımız da olmuştur.Benim de içimde böyle bir şeytan var,bu şeytan bana geceden planladığım hiçbir şeyi sabah olduğunda yapmama izin vermiyor.Spor yapmamamı istiyor,ya da genelde bloga girip yazı yazmak için çok yorgun oluyor.Bazen de günlük rusça tekrarı yapmamama engel oluyor.Bazen sadece yerimde uzanıp müzik dinlememe neden oluyor.
Ya da daha kötü şeyler yaptırıyor.Fakat bence hepimiz içimizdeki şeytan dediğimiz şeye,yani daha doğrusu tembelliğimiz,iradesizliğimiz,cahilliğimiz ve nefsimize bir dur demeyi bilmeliyiz.Çünkü eğer ona karşı çıkamazsak,hayatımızı onun eline bırakırsak,kitaptaki Ömer karakteri gibi bir hal alabiliriz.

Ömer yer yer beni güldürdü,düşündürdü ve bir çok bölümde de kendinden nefret ettirdi.Ama yine de kitabın sonunda karakteri anladım ve ona hak verdim.
İradesizlikten hiç hoşlanmam,bende de bazen açığa çıkan kötü bir yan,ama ona karşı savaşmaya çalışıyorum.Bence eğer irademiz olmazsa,bu hayatta hiç bir şey başaramayız,yaşamımız anlamsızlaşır.Herşeyi kaderin,tesadüflerin eline bırakmak doğru değil.Elbette,eğer bir şeyin olacağı varsa olur ve bazen biz ne kadar istesek de bazı şeyler bizim için hayırlı değildir,o yüzden olmaz ama yine de tamamen irademizi elden bırakmamız doğru değil diye düşünüyorum.

Macide karakterini kendime çok benzettim.Hatta onunki gibi bir duruma düşersem ne yapardım diye de düşündüğüm oldu.Bence onun kadar cesur olamazdım...

Bana çok şey katan bir kitap olduğunu düşünüyorum.Bence herkes okumalı,herkesin kendinden bir şeyler bulabileceğini düşündüğüm bir kitap.Vakit kaybetmeden gidin ve okuyun.
Sabahattin Ali'nin başka kitaplarını da okumak istiyorum.

Kitabı LP - Magic ve BTS - Young Forever ile okudum.Magic bana Ömer ve Macidenin aşkını,Young Forever ise onların genç yaşlarındaki zor ve karmaşık hayatlarını hatırlatıyor.
Buyrun alıntılarla bitirelim:

~~~~
"İçimizde şeytan yok...İçimizde aciz var...Tembellik var...İradesizlik,bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: Hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var..."
~~~~

Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi.Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı?Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?Yaşayışımıza ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve mühitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumşak olmak daha rahat,daha makul değil miydi?
~~~~~~~

 "Her şeyi düzeltebilirim,onu da,kendimi de kurtarabilirim.Neden olmasın?Ben hayata bağlanmak için ona muhtacım,o idare edilmek için bana muhtaç...Ben onu görmeden evvel hayatın manasını bilmiyordum,bulamamıştım.Şimdi görüyorum ki, o da bensiz yaşayamayacak...Söyledikleri doğru,en az doğru görünenleri bile doğru...Birbirimize rastlamadan evvelki hayatımız sahiden birbirimizi aramaktan başka bir şey değilmiş...Ne aradığımızı bilmeden aramak...Şimdi içim rahat,aradığını bulan ve başka bir şey şey istemeyen biri gibi sükunet içindeyim...Dünyada bundan büyük saadet olur mu?Böyle en felaketli günümde beni en mesut insan olduğuma inandıran bu hislere fena,çirkin şeyler diyebilir miyim?Herkes ne diyecek?...Fakat bu ana kadar herkesten ne gördüm ki...Bana en yakın olanlar dahil olmak üzere,bu herkes dedikleri şey beni üzmekten,hayatımı manasız bir hale sokmaktan başka ne yaptı?Bu yaşıma kadar en iyi zamanlarım tam manasıyla yalnız kalabildiğim günler olmuştu.Ömer yakınlığıyla beni memnun eden,bana saadet veren ilk insan...Herkes kim?Emine teyzem mi?Ahlaksız eniştem mi?Hiçbir şeyden haberi olmayan zavallı anneciğim mi?..Bunların uğrunda bugüne kadar çok şeylere katlandım,şimdiden sonra beni rahat bırakabilirler...Ben de onları rahat bırakırım...Beni öldü farz etsinler..."Burada güldü ve Ömerin elini sıktı: "Tam yaşamaya başladığım bu andan itibaren beni öldü saysınlar..."
 ~~~~~~
Başka yazılarda görüşmek üzere!
Jaa ne minna! ^_^
Logo Design by FlamingText.com

Kitap - Mir Celal - Bir Gencin Manifestosu (Bir Gəncin Manifesti)


bir gencin manifesti ile ilgili görsel sonucu

Bu kitabı öğretmenlerim ve etrafımdaki bir çok kişi uzun zamandır bana tavsiye ediyordu.Ama ben bir türlü okuyamamıştım.Sonunda geçenlerde okudum.

konu:
"Bir gəncin manifesti" əsəri Mir Cəlalın yaradıcılığının kulminasiyası, zirvəsidir! 
Roman həm məzmunu, ideyası, həm də bədii mükəmməlliyinə görə, yazıçının başqa əsərlərindən xeyli yüksəkdə dayanır. XX əsr Azərbaycan ədəbiyyatının şedevrləri sırasında qərar tutan bu roman Mir Cəlalın yaradıcılığında uzun illərdən bəri davam edən mütərəqqi ənənələrin xoş nəticəsidir.
"Bir gəncin manifesti" romanına Azərbaycanda və yaxın-uzaq xaricdə yüksək şöhrət qazandıran amillərdən biri də Mir Cəlal Paşayevin müəllif kimi son dərəcə səmimiliyi, insanlıq adına ləkə gətirən tüfeyli ünsürlərə güclü nifrəti, sadə, sıravi zəhmət adamlarına sonsuz sevgisidir. Sıravi insana bu məhəbbət ədibin xüsusilə Sona və balaca Bahar surətlərinə münasibətində özünün canlı ifadəsini tapmışdır.
Əsərin qəhrəmanı qüvvətli, iradəli olduğu qədər də mübarizliyi ilə seçilən gənc Mərdandır. Ədib baş qəhrəmanını Mərdanın sarsılmaz anası Sona, ağıllı Bahar, igid Yaqub, dünyagörmüş Mövlam kişi, xeyirxah usta Rəhim və başqa bu kimi parlaq surətlərlə əhatə etmişdir. Burada xarakterlərin son dərəcə aydınlığı "Bir gəncin manifesti" romanının bədii dəyərini artıran ən əsas amillərdən biri kimi xüsusi qeyd edilməlidir. Romandakı xarakterlərin demək olar ki, hər biri fərdi xüsusiyyətlərə malikdir. İstər zəhmətkeş xalqı, istərsə də hakim təbəqəni təmsil edən adamların sinfi təbiəti əsərdə çox aydın və təsirli şəkildə, fərdi xüsusiyyətlərlə canlandırılmışdır.

Bir çok kez içim kararsa ve kitabı anında bitirmek istesem de,biraz da kendimi zorlayarak da olsa kitabı bitirmeği başardım.
Sovyetlerden hemen öncesini anlatan kitap,gerçekten o dönemin hissini başarıyla veriyor.
Okulda bir bölümünü okumuştuk,Baharla ilgili bir bölümdü.O zaman saf bir çocuğun yaşadıkları içimi bir hayli acıtmıştı.Tamamını bir kez daha okuyunca,çocuğa daha da acıdım.Ve en azından bu kadarını yaşamadığım için bir kez daha şükrettim,şanslı olduğumu farkettim.Elbette,bu yüzyılda,bu dönemde de bir sürü sorunlarımız,problemlerimiz var ama en azından hiç birimiz Baharın yaşadıklarını yaşamak zorunda değiliz.

Sovyetler birliği ile ilgili bir sürü propaganda var,elbette,tahmin ettiğim gibi.Süleymen Sani Axundov'un eserlerinde de vardı.O zamanki yazarların fikirlerini ve içindekileri özgürce yansıtamaması ne acı,değil mi?Gerçi,bence hala aynı ama :/
İdeolojilerle ilgili bilgi edindikçe kafam karışıyor.Sosyalizm,kommunizm,faşizm,hangisi en kötüsü?Hangisi en iyisi?Herkesin doğrusu farklı ve herkes bir şeyleri kötülüyor ve ben hala dünyadaki kötülüğü anlamıyorum.

Merdanın cesareti ve Sonanın vatan sevgisi,namusunu koruma şekli beni gururlandırdı.Bir kez daha ülkemle gurur duydum.Eminim hepiniz Sonanın meşhur 'köpeğe atarım,yabancıya satmam' repliğini biliyorsunuzdur.Kendi elleriyle yaptığı halısını parasızlıktan satışa çıkarmış,fakat bir ingilizin evinde olmasına gönlü razı gelmediği için satmamıştır.
İlk okulda kitabın o bölümü kitaplarımızdan okuduk,Sonanın bu vatan severliğini öğrendik.

Eğer azerbaycanca bir şeyler,azeri yazarlardan bir şeyler okumak istiyorsanız,bunu deneyebilirsiniz.Fakat,şimdiden uyarayım,okuduktan sonra bile bir süre hafif bir karamsarlıkla dolaşabilirsiniz,bende öyle oldu.

Son olarak,bahsi geçen dönemde yaşamak ister miydim?Belki Sovyetlerden sonra,SSCB'nin nasıl kurulduğunu ve geliştiğini kendi gözlerimle görmek isterdim.
Kitaptan sizlere göstermek istediğim bir alıntıyla bitirelim.

Nədir bu?Sərbəst yaranan insanın boğazına daş basılır,deyən dil kəsilir,gözünə qara pərdələr asılır.Düşünən beyninə zindan kimi çəkiclə döyürlər.Deyəsən bizə məlum olmayan sirli və amansız bir əl var.Ətcəbala quşu yuvasından götürüb daşlıqlara tullayan kimi,insanı zəhmət adamlarını da ana qucağından qovur bu zalımların qabağına qatırlar.Yazık zəhmətkeş,sənin zəbt olunmayan,zorlanmayan nəyin qalmışdır!Axırda öz əcəlinlə ölmək səadətini də itirdin!Qulluğunda dəstəfərman durduğun ağalalar səni hər gün məhrumiyyət,əzab içində işlədir,hər gün məhv etməyə çalışırlar.Bu gördüyün şəhərlər,keçdiyin küçələr,ayaqladığın torpaq sənə bir həqiqət pıçıldayır: "Qorun!" Qorunmaq mümkündürmü?
Yox,mollalar deyir,insanın çiynində məlaikələr oturmuştur.Bu,yalan deyil,yanlışdır.Çiynimizdə mələk yox,casuslar,cəlladlar oturmuşdur.Onlar bizi məhv etməyə fürsət axtarırlar.Budur,yazığı boğazlayırlar.Bu azğınlar,qatillər insanı nə bəlalara mübtəla etməmişlər?
sayfa 44-45. 
 

Başka yazılarda görüşmek üzere!
Jaa ne minna! ^_^



Logo Design by FlamingText.com



Okuduğum bloglar