5.5.18

Okudum Bitti - Hermann Hesse - Boncuk Oyunu


hermann hesse boncuk oyunu ile ilgili görsel sonucu

Gecikmiş yazılar 2.

Hermann Hesse'nin bir kitabını daha bitirdim.Tebrik edin beni!

Bu seferki biraz daha yavaş okuduğum,bana biraz daha ağır gelen bir kitaptı.
Fakat her zamanki gibi sonuna geldiğimde,harika hissettirdi.


konusu şöyle:
Hesse, 1943 yılında, tüm dünyanın savaş cehennemini yaşadığı sırada yazdığı Boncuk Oyunu'nda, Doğu ve Batı felsefelerinin kusursuz bir bileşiminden oluşan yeni ve ütopik bir dünya düzeni sunar okura. Sanat ve bilimde disiplinlerarası bir uyum üzerine kurulu, Hesse'nin düş ve düşün gücünün ürünü fütüristik bir oyun olan Boncuk Oyunu, bu yeni düzenin simgesidir. Bu kitabı "Doğu seyyahlarına", Batı'nın toplumsal dayatmalarına karşı Doğu'nun bireysel özgürlüğünü yüceltenlere, toplumsal ahlakın bireyin iç ahlakını yok ettiğine inananlara adar Hesse; yeni dünya düzenini bireysellik üzerine temellendirir: "Tanrı senin içindedir, kavramlarda ve kitaplarda değil. Gerçek yaşanır, öğretilmez." Hesse'nin Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmasında büyük payı olan bir başyapıt Boncuk Oyunu. Thomas Mann'a göre: "Örselenmiş zamanımızın bizlere sunduğu az sayıda gözüpek ve özgün tasarıdan biri..."

Aslında bu kitap biraz daha ütopik diğerlerine göre,şöyle ki bu kitapta Hesse Kastalya adındaki farklı bir dünya yaratıyor.Kitabı okudukca bu dünya hakkında daha fazla öğreniyor ve daha fazla bu dünyanın büyüsüne kapılıyor insan.Kitapın da ifade ettiği gibi,herşeyin disiplin,sonsuz bir öğrenme ve öğretme,sanat ve bilim sevgisi,bilgece bir dünyanın üzerine kurulduğu bir dünya olan Kastalya'yı sevmesek bile,ona hayran olmaktan kendimizi alamıyorum.

Kitabın ana karakteri,bir Latince okulundan seçilerek Kastalya'ya götürülen Josef Knetch,ve sonradan Kastalya içinde gelişen ve farklı bir boyut kazanan hayat hikayesi.Kitabın aslında kabaca bir öğretmenden,bir Kastalya öğreticisinden bahsettiğini söyleyebiliriz.
Kitap Josef Knetch'in çocukluğundan,gittikçe büyümesine ve hayatı öğrenmeine ve gittikçe daha büyük biri olmasına doğru uzanan hayat hikayesini tüm detayları ile okuyucunun gözü önüne döküyor.Josef Knetch,Kastalya'nın uzun süre boyunca unutamayacağı Magister Ludi'lerden biri olarak bir efsane olarak yaşarken,kitaptaki anlatıcı onun hayat hikayesinin incelenmiş ve elden geldiğince derlenmiş bir halini bizlere sunuyor.

Hermann Hesse'nin kitaplarındaki karakterler benim için çok şey ifade ediyor.Çünkü cidden büyüleyici karakterler var,bir çoğunu kendimle bağdaştırdım,kendimi onların yerine koydum ve kendime benzettiğim bir çok karakter oldu.Bir çoğundan pek çok hayat dersi aldım,bir çoğunun hayatına hayran kaldım.
Mesela,Siddhartha adlı karakterine çok hayran kalmıştım,onun yaşamına,geçtiği yollara ve yaşadıklarına,kendini arayışına ve tüm bu dönem boyunca Hermann Hesse'nın onu kusursuzca yansıtışına.İçinde bir kurt ve bir insan olarak iki kişiliğinin yaşadığına inanan Harry Haller'i çok kendime benzetmiştim,Hesse kitapları arasında en çok kendimi yakın hissettiğim karakter Harry idi.Demian da tamamen hayran olunacak bir karakterdi,onun öğrettiklerini benimsemeye uğraştım.Narziss ve Goldmund karakterlerini ne zaman hatırlasam bir birine zıt olan iki dost gelir gözümün önüne,onlar bana dostluğun ve sevginin gücünü bir kez daha gösterdiler.Sinclair karakteri de kendime benzettiğim karakterlerden biri,çünkü onun gibi kendimi bulmaya çalıştığımı düşünüyorum,yumurtadan çıkmaya çalışan kuş gibiyim ben de.
Ve bu kitaptaki bir çok karakter de benim için özel.Öncelikle baş karakter Josef Knetch.

Kitapta kendisini anlamadığım bir çok bölüm oldu,ama devam ettikçe nasıl bir insan olduğunu daha iyi görmeye başladım.İçinde bir çok erdemi ve bununla birlikte her insanın sahip olduğu kusurları barındıran,ama içi saf öğrenme ve öğretme duygusuyla dolan hayran olunası bir karakterdi.Kitap boyunca fikirleri beni hep büyüledi,ona hak vermekten kendimi alamadım.

Sevdiğim bir diğer karakter Designori.Plinio Designori Knetch'in hayatında gerçekten çok büyük yeri olan bir karakter.Kitapta gösterildiği gibi,bence de Knetch Kastalya'yı ve Kastalya ruhunu temsil ederken,Designori dış dünyayı temsil ediyor.Designori'nın Knetch'in hayatındaki yeri tartışılamaz,gerçek dünyayı ona gösteren ve onu olgunlaştıran karakter idi bence.
spoiler
Kitabın sonunda onu yeniden görmek beni özellikle mutlu etti.Özlemiştim.
Ve kitabın sonunun o ve oğlu ile ilgili olması tam yerinde olmuş.Son sahneye çok üzüldüğümü belirtmeliyim.
spoiler bitti

Hesse'nin kitaplarında hep yer verdiği bir konudur,bilgi ve öğrenme,huzur ve disiplinin olduğu dünya ile tehlikeler ve başarısızlıklar,özgürlük ve ait olmamanın olduğu dış dünyanın bir biri ile arasında savaş.Narziss ve Goldmund kitabında da bu konuya çok iyi bir şekilde değinmişti,bu kitapta da Kastalya ile dış dünyanın arasındaki ilişkilerle bu konuya yeniden değinmiş.

Kitaba adını veren,Kastalya'nın simgesine dönüşmüş olan Boncuk Oyunu kitabın ana konularından.Kitapta büyülü bir oyun gibi yansıtılan bu oyun,gerçekten bence de çok güzel.Kitap boyunca Boncuk Oyunu hakkında bir çok fikirlere rastlayabiliyoruz,onun mükemmel olup olmaması,herşeyin bu oyunda ifade edilebilinmesi ve saire gibi fikirler.

Kitabı One Ok Rock - Change ve Cross Vein - Masquerade Symphony No25 ile okudum.Bu şarkıların ikisi de çok güzel,özellikle Masquerade Symphony tüyler ürpeten bir şarkı.

Tek kelimeyle harika bir kitap.Hesse'nin anlatılmayacak,yaşanacak kitaplarından.
Hadi yazıyı kitaptan alıntılarla bitirelim.

~~~~~~~~
"Değerli bir botanikçi bir ara bu konu hakkında eğlendirici bir söz demiştir: "Boncuk Oyunu'da anlaşılan her şey mümkündür,örneğin birbitki çıkıp Bay Linne ile Latince söhbet edebilir." "


"Yüce bir törendi,dışardan gelmiş elçiler de bunu duyumsuyor ve açığa vuruyorlardı,yeni gelen bazı kişilerin bu festival günlerinde Boncuk Oyunu'na sürekli gönül vermesi sağlanıyordu.Ne var ki, on günlük festivalin sona ermesinin ardından Knetch'in,dostu Tegularius'a festivale ilişkin yaşantısını özetle aktarırken kullandığı sözcükler kulağa doğrusu tuhaf geliyor.
"Memnun olabiliriz,"dedi Knetch. "Evet,Kastalya ve Boncuk Oyunu olağanüstü,neredeyse kusursuz şeyler.Ancak fazla kusursuz,fazla güzel;öylesine güzel ki insan onların hesabına korkuya kapılmadan izleyemiyor kendilerini,onların da her şey gibi bir gün gelip yok olacaklarını insan pek düşünmek istemiyor, ama düşünmeden de yapamıyor." "


"Peder Jacobus böyle demişti bir ara: "Kötü ruhlar ve şeytanlar konusunda bilgi sahibi olup bunlarla sürekli savaşmaksızın soylu ve yüce bir yaşamdan söz açılamaz."


""Gökyüzünden dilimler içeren şu bulutlar ülkesini görüyor musun?" dedi. "İlk bakışta insan sanır ki, en karanlık yeri, en derin yeridir gökyüzünün; ama çok geçmeden bu karanlık ve yumuşaklığın yalnızca bulutlardan oluştuğunu, tüm derinliğiyle evrenin, ancak buluttan dağların saçaklarıyla fiyortlarında başlayıp sonsuzluğun içerisine dalıp gittiğini ve bu evrende yıldızların yer aldığını anlar. Görkemli yıldızların, biz insanlar için aydınlık ve düzeni simgeleyen bu alabildiğine yüce varlıkların. Dünyanın ve gizlerinin derinliği bulutların ve siyahlığın olduğu yerde değildir, derinlik aydınlıkta ve beyazdadır. Lütfen yatmadan önce pek çok yıldızla donanmış bu körfezIere ve boğazlara bir süre daha bak, bu arada kapını çalabilecek düşleri ve düşünceleri de geri çevirme.""

"Designori'nin bir an susup düşüncelere daldığını gören Knetch,temkinli bir edala şöyle konuştu: "İnsanların birbirini anlayamaması sanırım pek kötü bir şey değil.Doğru,iki ayrı ulus ve dilden olanlar aynı ulustan olup aynı dili konuşan iki kişi kadar bir birine derdini anlatamayacak asla,aralarında onlar kadar sıkı bir iletişim kuramayacaklardır.Ama bu,anlaşma ve iletişimden el çekmek için yeterli neden değil.Aynı halktan olup aynı dili konuşan kişiler arasında da eksiksiz bir iletişim ve bir birini anlamayı önleyen engeller vardır,kültürden,eğitimden yetenekten ve kişilikten kaynaklanan engeller.Yeryzünde herkesin ilke olarak herkesle diyalog kurabileceği ileri sürülebilir ve yine ireli sürülebileceğine göre dünyada asla iki insan yoktur ki,aralarında gerçek,eksiksiz,sıkı bir iletişim ve anlaşma kurulabilsin,biri ne kadar doğruysa öbürü de o kadar doğrudur bunların,Yin ile Yang senin anlayacağın,gündüz ve gece,biri ötekisi gibi haklı;zaman hazaman her ikisini de anımsamak gerekir ve sana şu bakımdan hak veriyorm,bizim ikimizin birbirimize yüzde yüz,hiç eksiksiz olarak derdiğimizi anlatacağımıza kuşkusuz asla inanıyor değilim.Ama istersen sen bir Batılı ol,ben bir Çinli,değişik diller konuşalım ikimiz de,öyleyken birbirimize pek çok şey söyleyebilir,açık seçik iletilebilecek nesneler dışında da birbirimize ilişkin pek çok şey keşfedip sezebiliriz,yeter ki iyi niyetle davranalım.En azından denemekte yarar var."

"Sayın Peder Jacobus'un unutulmaz derslerinin birinde kaydettiğim bir sözünü izninize sığınarak burada zikretmek istiyorum:
Dehşetin ve alabildiğine koyu bir sefaletin eğemen olduğu zamanlar ileride çıkıp gelebilir.Sefalet durumunda bile yaşana bilecek bir mutluluk varsa,manevi mutluluktur bu;geçmiş dönemin kültürünü kurtarmak için bir yüzüyle geriye dönük,tümüyle maddeye yenik düşebilecek bir dönemde kültürün neşeyle ve yılmadan temsilciliğini yapmak için öbür yüzüyle ileriye dönük bir mutluluktur."

"Görüyoruz günlerin,değerli,geçip gittiğini
Karşımızda bir şey,olgunlaşmış,daha değerli:
Bahçede yetiştirdiğimiz seyrek bir bitki,
Bir çocuk büyüttüğümüz,yazdığımız bir kitapçık."

"Sana anlatacağımı söylediğim şey işte buydu.Bakıyorum ağlıyorsun.Ağla peki,açılırsın.Madem bir kez çenem açıldı,şu söyleyeceklerimi de dinle lütfen ve gönlünde tut:İnsanoğlu acayip bir aratıktır,kendisine pek güvenmeye glmez,bakarsın günün birinde o bunalımlar ve kendinden kuşkuya düşmeler yine çullanabilir üzerine,seni dize getirmeye çalışabilir.Dilerim o zaman Tanrı bana yolladığı kadar dost,sabırlı ve avutucu bir oğlu ve öğrenciyi sana da yollar.Ama şeytanın bir zaman sana düşletip durduğu ağaç dalına ve o zavallı Yahuda İskariotes'in ölümüne gelince,bir tek şey söyleyebilirim bu konuda:Kurtarıcı İsa için böyle bir günahı bağışlamak işten değilse de,canına kıyarak dünyadan göçüp gitmek bir günah ve çılgınlıktır,bir insanın umutsuzluk içinde ölmesi yürekler acısıdır ayrıca.Tanrı bizi öldürsün diye bize yollamaz umutsuzluğu,yüreğimizde yeni hayat kıvıcımları tutuşturması için bunu yapar.Ama bize yolladığı ölüme gelince,Josef,bizi yeryüzünden ve bedenimizden koparıp almasına gelince,bu bizim için büyük bir haz kaynağıdır.İnsanın yorgun düşüp de uyuyabilmesi,uzun süre taşıdığı bir yükü sırtından atabilmesi eşibulunmaz,harikulade bir şeydir.Mezarı kazıdığımızdan beri-üzerine dikeceğin hurma ağacını unutma sakın-,mezarı kazmaya başladığımızdan beri içimde öyle bir neşe ve hoşnutluk var ki,pek çok yıldır böyle bir şey yaşamadım.
Boşboğazlığım uzun sürdü,oğlum,yorulmuş olmalısın.Yat artık,kulubene git.Tanrı ikimizi de esirgesin." 
Ertesi gün Dion ne sabah duasına geldi,ne de Josef'e seslendi.Josef'in içine bir korku düştü,yavaşçacık kulubesinden içeri girerek Dion'un yatağına sokuldu,yaşlı Dion'un bu dünyadan göçmüş olduğunu gördü;yüzü sessizce ışıldayan çocuksu bir gülümsemeyle aydınlanmıştı.
Dion'u gömdü Josef,hurma ağacını mezarın üzerine dikti ve daha bir süre yaşayıp ağacın ilk meyvelerini verdiğini gördü."


Başka yazılarda görüşmek üzere!
Jaa ne minna! ^_^
Logo Design by FlamingText.com

3 yorum:

  1. Hesse'nin sadece Sıdderta kitabını okudum. Başka kitaplarını da okumak istiyorum fakat vakit olmadı henüz. Alıntılar güzelmiş :)

    YanıtlaSil
  2. okudum çok ağırdı sayiden de, bir de bozkırkurdu ağır, diğerleri ağır diyil :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bozkırkurdu değil de,bana Narziss ve Goldmund ağır gelmişti,diğerleri güzeldi.Ama genel olarak tüm kitapları derin anlamlar yüklü kitaplar :)

      Sil

Okuduğum bloglar