Uzun bir süredir bölümleri paylaşmadığım için hepinizden çok özür diliyorum.İşte 11. bölüm.Yorumlarınızı beklerim. :)
Güvercin mektubu götürmek için uçup gittikten sonra Onap’larımızı elimize
aldık,sırt çantalarımızı sırtlarımıza atıp kararlı adımlarla gecelediğimiz
açıklıktan ayrıldık.
Birkaç adım sonra otele varmıştık.Otelden tam 20 adım atıp durduk.Biraz
sonra Tanya ve arkasındaki diğer 4 kişi göründü.
“Tanya?” diye sordu Sindy,kaşlarını çatıp Tanya’ya bakarak. “Parolayı
söyle.”
“Kristal avize,” diye aynı anda soludu Tanya ve Dellis.Sindy kafa salladı
ve gelmelerini işaret etti.
Sindy tam bir anne tavrıyla bize sarılıp dün gece neler olduğunu sordu.
“Sizi çok merak ettim.Neler oldu?!”
Olivia ve Windiana bana
sarılıyorlardı. “Kızlar tamam,boğacaksınız beni!”
Olivia ve Windiana yavaşça ayrıldılar.Hala burnunu çeken Windiana “Çok
korktuk!Sindy silahla ateş açtılar diyince-”
“Merak etme,ikimiz de iyiyiz,” diye onu yatıştırdım. “Siz iyi misiniz?”
“Neyse ki zamanında haber vermişsiniz.”dedi Ackley,tabletinden kafasını
kaldırıp. “Hemen çıkmayı başardık.”
“Saldıran Roxser’mış.”dedi Sindy Tanya’ya sert sert bakarak. “Senin can
arkadaşın.”
“Ne?!” diye bağırdı Tanya. “Nasıl yani?”
“Roxser Estenor için çalışıyormuş,ayrıca Sia da-”
“Sia da kim?” diye onun sözünü kesti Dellis.
Sindy gözlerini devirdi. Bana bakarak“Bence her şeyi baştan anlatmaya başlaya
bilirsin.”dedi.
“Pekala,” diye başladım ve soluklana soluklana gece boyunca neler olduğunu
ve Sia’yı anlattım.Sia’yı,onun kaybolmasını,Gördüğüm rüyayı,Sia’yla
konuşmalarımızı,Sia’nın son hamlesi-Roxser’ın yaptığı silahlı
saldırıyı,Allison’un mektubunu,ondan sonra açıklıkta uyuduğumuzda gördüğüm
rüyayı,Allison’un gönderdiği ikinci mektubu,art- arda iki kez kendimizi
korumamızı ve kollamamızı söylemesi.Hepsini tek tek anlattım.Bitirdiğimde ekip
şaşırmış gibiydi.
“Vakit kaybetmeden o boş eve gidelim,” dedi Fredrick.
Bir saat labirentli yolları yürüdük durduk.Sonunda Tanya’nın bahsettiği boş
evi bulmayı başardık.Eve adımımızı attığımızda beklediğimizden daha farklı bir
manzarayla karşılaştık.Boşlukla.
Sanki eve adımımızı atar atmaz boşluğa düşmüştük.Bem beyaz bir yoldaydık.
“Neredeyiz biz böyle?”
Birkaç dakikalık bir sessizlikten sonra yine konuştum.“Estenor’un olduğu yer
burası mı?”
“Alida!”
Arkamı döndüm.Diğer tarafta Güneş anasını gördüğümü kavramam birkaç
saniyemi aldı.Şok oldum diye bilirdim. “Allison?”
Güneş anası adeta güneş gibiydi.Altın sarısı saçları sanki güneş ışığı gibi
sarı bir ışık saçıyordu.Güneş sarısı gözleri kocamandı.Üzerinde beyaz kısa bir
elbise vardı. Ona yaklaştım.“Sen iyi misin?”
“İyiyim.Siz iyi misiniz?”
Tanya Allison’a yaklaştı.Önünde baş eğdi.“Leydim,biz iyiyiz.Sizi buradan
almaya gelmiştik.Ama sanırım Estenor’un başka planları var.”
Tanya’nın bu hareketini görünce ben de rahatsız olup baş eğmeğe karar
verdim.Önümde yüce Güneş anası vardı ama ben onunla sınıf arkadaşım gibi
konuşuyordum.Ben baş eğdikten sonra diğerleri de Allison’un önünde yerlere
kadar eğildiler.
“Var,” diye
onayladı Allison. “dikkatli olmalısınız.”
“Dellis ve
Ackley,” dedi Tanya Dellis ve Ackley’e dönerek. “Oxford’dan uzaklaşın,barınağa
gidin.Diğerlerine herşeyi anlatın ve hazırlanmalarını söyleyin.Sizinle birlikte
buraya gelsinler,mümkün olduğunca çabuk.Aynı zamanda silahla iyi kuşanın,acele
etmeyin.Bir de,biz barınağa döndüğümüzde benden parolayı sorsunlar,eğer hala
orada olurlarsa.Parola Allison’un ruju.Hemen gidin.”
Dellis ve Ackley
kafa salladılar.Dellis Ackley’nin elini yakaladı ve bir saniyelik bir
kıvılcımla gözden kayboldular.Sanırım Ateş element’leri hemen gitmeleri gereken
yerlere böyle gidiyorlardı.Parolanın
bir kez olsun değişmesine sevinmiştim,komik ve görevimizle ilgili bir parolaydı
bu.
“Pekala,” dedi
Tanya,tedirgin ve korkmuş görünen bize ve Güneş anası’na dönerek. “Güneş
Anası’nı koruyun.Eğer birimiz ölürsek-”
“Tanya,” diye
onun sözünü kesti Sindy sertce.
“Eğer bir şey
olursa,” diye devam etti Tanya,Sindy’e aldırmayarak. “diğerleri devam
edecek,Güneş anası’nı koruyacak ve sonunda da buradan çıkacak.Ne olursa olsun
Güneş Anası’nı koruyun.”
“Ben de sizi
koruyacağım.”diye söz verdi Allison. “Benim de güçlerim var.”
Tanya Allison’a
bakıp gülümsedi. “Çok teşekkür ederiz,Leydim.”
“Kimseye bir şey
olmayacak,” dedi Fredrick hemen. “hepimiz sağ salim barınağa geri döneceğiz.”
Şiddetli rüzgarın sesi duyuldu,daha sonra
beyaz ışıkta üç kız silüeti belirdi.
Sia gelmişti.Pis
pis gülümsüyordu.Yanında iki kız vardı.Bir tanesi siyah saçlı,yeşil gözlü bir
kız, diğeri sarı saçlı,koyu siyah gözlü bir kız.Sia’nın yanındaki iki kişi de Katherine
ve Lawrance olmalıydı.
Tanya Sia’ya
yaklaştı sert bakışlarla. “Sia sen misin?”
“Beni tanımaya
sevindim,Tanya Zaytseva.Güneş anası’nı kurtarmaya mı gelmiştiniz?Sürpriz!Biz de
sizi Estenor’a teslim etmeye geldik!” Sia soğuk bir kahkaha attı.
“Avcunu
yalarsın,” diye cevabı yapıştırdı Olivia.
“Bakalım avcunu
yalayan kim olacak.”dedi Sia ağzı kulaklarında gülümseyerek. “Hadi bakalım,Lawrance,Katherine?”
Sarı saçlı kız baş salladı.Gözlerini
kapadı,sonra tekrar açtı.Nasıl yaptı bilmiyorum ama yer sallanıyordu.Bir kaç
saniye sonra yer yarıldı,gerçekten.Ve içinden pörsümüş
insanlar çıktı.
“Al sana Hades’in
kızı,” diye fısıldadım.
“Ama bu Şeytanın
kızı tabi,” dedi Fredrick.Bu arada zombi insanlar,yani ölmüş zomanlar,bize
doğru yaklaşmaya başlamışlardı.
“İş sana düşüyor
kardeşim,” diye mırıldandığını duydum Olivia’nın. “Sanırım bunlara ancak Tanrı
bir şey yapar.”
“Pekala,” dedi
Windiana.Ellerini yana açtı,yumruk yaptı.Şimdi
patlayacak, diye düşündüm,bir süre sonra patladı zaten.Evet,zombi
insanlar(zomanlar) ani bir bombayla,kulakları sağır eden bir sesle
patladılar.Ama daha yüzlercesi Lawrance’in element gücü ile yerden
fışkırıyordu.Ayrıca Katherine de savaşa dahil olmuştu.Olivia ile Onap’la
savaşıyordu.
Kısa bir süre
sonra savaşa yerden fışkıran ölülerden daha fazlası geldi.Sanırım Estenor’un
canavarlarıydı bunlar.Altı bacaklı yerden bitme zehirli örümcekler,ateş saçan
ejderhalar ve daha neler neler.Tanya ve Allison 5 zehirli örümcek ve 2 zehirli
sarmaşık gibi bir şey giymiş köpekle savaşıyordu.Allison güneşin gücünü
canavarlara yansıttığında canavarlar hemen telef oluyorlardı ama bu sonsuza
kadar sürmezdi.Canavarlar çoğalıyor,Allison ise yoruluyordu.
Sia ile
savaşırken dikkat edilmesi gereken en önemli şey,kanmamaktı.Sia sizi yenmek
için herşeyi yapa bilirdi,sizse yenilmemek için çok dikkatli olmalıydınız.
Ben de Sia’nın
aşırı iyi Onap’ına karşılık kendi gümüş Onap’ımı savuruyordum.Niyetim onu
silahsız bırakmaktı,daha sonra onun üstesinden Şimşeğin kutsal gücü ile gele
bilirdim.Ama Sia o kadar da kolay yenilmiyordu.
“Pekala,ne
yapacaksın?” diyordu bir kez daha saldırımı başarıyla savuşturduğunda. “Sanırım
beni yenmeğe çalışıyorsun ama o kadar da kolay değil.”
“Kes sesini!” diye
bağırdım,Oap’ımı bir kez daha savururken. “Yoksa gücümü kullanmak zorunda
kalırım.”
“Şeytanın kızı
olduğumu unuttun galiba,” dedi Sia. “güvenli rüyalarında güçlerimi hiç
görmemiştin.Ama gücümle öldürülmüş küçük bir kız gücümün kanıtı değil miydi?”
Onun pis pis
gülümseyen o korkutucu yüzüne gözlerimi dikerek,“Küçük bir kızı o şeytani
güçlerinle öldürmen gücünün değil ancak zalimliğinin kanıtıdır,” diye cevabı
yapıştırdım.
“Pekala,” dedi Sia,Onap’ını
yere attı. “o zaman güçlerimizi kullanalım bakalım.”
Ben de Onap’ımı
yere attım ve bacaklarımdan kollarıma yükselen elektriği kontrol etmeye
çalıştım.Sia büyük bir şey istemiyordu,ama doğru söylediği de kesindi.Güçlerini
daha görmemiştim.Lawrance de bir şeytan elementi Özel’iydi ve onun yer altından
ölü insanları çağırdığını görmüştüm.Eğer o onu yapa biliyorsa Sia neler
yapabilirdi.
Ve savaşmaya
başladık.Onun gönderdiği zehir saçan canavara karşılık gönderdiğim şimşek,onun
savurduğu ne olduğunu bilmediğim güç dalgasına karşılık çaktırdığım
yıldırım,ikimizde neredeyse aynıydık.
Biraz sonra
Sia’yla aramdaki savaş ciddileşmeye başladı.Sia kesinlikle benden daha güçlüydü.Benim
geçtiğim eğitimleri çoktan geçmiş gibi duruyordu.O yüzden de ne olduğunu
bilmediğim güç dalgaları gönderdiğinde önünde aciz kalmamaya çabalamak çok
zordu.
Ona bir demet
şimşek daha gönderdiğimde yana kaçarak kurtuldu,geri döndüğünde de yüzünde
şeytani bir gülümseme belirdi.Ne düşünüyorduysa dikkatini benden arkamdaki bir
şeye çevirdi.Şeytani gülümsemesi yüzüne yayıldı.
Her neydiyse sanki
çok büyük, sanki çok güçlü bir şeydi bu.Sanki hiçbir şeydi bu, sadece işe
yaramaz ölüm kaderiydi o ışık.Ama garipti.İçim bir tuhaf olmuştu.Birden bire o
kadar özlemiştim ki mutluluğu, aşkı, arkadaşlığı…Ölesiye sevmek istemiştim
sanki.Ölüyordum,sanırım.Bir kabustu bu…Önce bir şimşek çaktı…Anlayamadığım
birkaç cümle…Ama olamazdı ki, böyle,beni bekleyen insanlar vardı,yapmam gereken
şeyler vardı…
Tuvalete sifonu
çekermiş gibi bitmişti her şey.Hayatta olduğumu farkettim.Yere çökmüştüm.Başım
ağrıyordu.
Yorum yazmayı unutmayın.Keyifli okumalar. :)
Katıldım bile.Bloğunuzda duyurmam gereken bir şey,ya da tamamen bloğunuzu duyurmam gerekirse,yorum yazın lütfen.Yorumunuz için teşekkürler. :)
YanıtlaSil