Yorumlarınızı,fikirlerinizi beklerim.Yorum yapmayı unutmayın.
Her kes koridorda toplanmıştı.Bütün öğrenciler sanki maymun oynuyormuş gibi
bakıyordu,normalde burnumu sokmazdım ama bu sefer müdahile etme ihtiyacı
duydum.
“Herkes işine!Neye bakıyorsunuz?!” Öğrenciler bir an durdular,sonra herkes
yavaş yavaş dağıldı.Derin bir nefes alıp mırıldandım. “Güzel.”
Jessica Shianna’yı sakinleştirmeye çalışıyordu.Kafasını kaldırıp bana
baktı.Sessizce, “teşekkürler,” dedi.
Gülümsedim.Sonra Shianna’ya bakıp “Onu götürmeliyiz,” dedim. “burada
kalamaz.Ailesini çağırmalıyız.”
“Bunlara sen karar veremezsin,Marmaris.”
Yavaşça arkamı döndüğümde,arkamda müdiremiz yaşlı cadaloz Tredforx’un
durduğunu gördüm.
Tredforx bu okula geldiğimden beri anlamadığım bir şekilde bana gıcık
olmuştu.Ben de ona gıcık olmuştum.Ondan hiç hoşlanmıyordum,bir çok kişi gibi.Sarışındı,dik
bir burnu vardı.Olağandan bir az daha büyük duran omuzları ona direk misalı
kötü bir görünüm kazandırıyordu.Çoğu zaman çatık duran kaşları,açık pembe
rujunun garip bir görüntü verdiği sarkık dudakları ve çok ama çok koyu
kahverengi,soğuk gözleri vardı.
“Efendim,Alida sadece yardım etmeye çalışıyor.”dedi Jessica,gözleri
müdirenin üzerindeydi.Jessica da Tredforx’dan en az benim kadar hoşlanırdı ama
aynı zamanda korkardı da.
“Shianna,ayağa kalk,ailene haber vermeliyiz.” Tredforx benim söylediğimle
neredeyse aynı şeyi söyleyince içimden gülmek geldi.Ama kendimi tuttum.
“Hadi,Shianna,gidelim.” dedi Jessica,müdirenin(ya da benim) dediğini yerine
getirerek. Shianna krize girmiş gibi kafasını iki yana sallıyor,kalkmıyordu.
“Onu bırakamam…”
“Ozend de onunla gitsin,kız yalnız
kalmasın.”dedi Tredforx.
“Pekala,efendim.”dedi Jessica.Shianna’yı kaldırmak için bir deneme daha yaptı
ama kızın ölü kız kardeşini yalnız bırakmak istemediği belliydi.
Birkaç dakika sonra Shianna kız
kardeşinin yanından alınmış, ‘Ozend’ isimli çocukla birlikte götürülmüştü.Bu
isim bana Windiana’nın doğum gününde verdiği davetliler listesinden tanıdıktı.
Tüm öğrenciler de evlerine gönderilmişti,ancak benim gitmeye niyetim yoktu.
“Önlem görmelisin,” dedim,Tredforx’a,tam da onun ‘çizgiyi aşma’
adlandırdığı kadar çok yaklaşmıştım ona. “ya başka cinayetler olursa?”
“Bunlara sen karar veremezsin,Marmaris.”dedi Tredforx,sert bir sesle.
“Ayrıca benimle konuşurken efendim diyeceksin.”
“Yine de hiçbir önlem görmeden,sanki hiç böyle bir şey olmamış gibi devam
edemezsin.”dedim,direterek. “İnsanlar korkacak,kimse okula-”
“Sen karar veremezsin dedim,Marmaris!” dedi Tredforx,yüzü öfkeden
kasılmıştı. “Şimdi eve git!Hemen!”
Eve gitmek hiç de iyi bir fikir değildi,bana göre.Normal geçen hayatımda
birkaç gariplik vardı,evet.Ve ben bunların neden böyle olduğunu öğrenmek
istiyordum.
“Müdireyle görüşmem gerek,” dedi annem,eve geldiğimde. “senin önerini
dikkate almaz ama benimkini kesinlikle alacak.Bir öğrenci öldü,bir şeyler
yapmalılar.Ayrıca ya sana ve Windiana’la Olivia’ya bir şey olursa,o zaman ne
olacak?”
“Anne,Kyle bu gece geldi mi?” dedim aklımı kemiren başka bir soruyu
sorarak.Onun dediklerini neredeyse hiç dinlemiyordum.
“Neden soruyorsun,kahyamızdan hoşlanmadığını söylemiştin?”dedi annem,soruma
soruyla karşı gelerek.
“Sadece soruyorum.”dedim,yalan söylüyordum.Aslında bunu sormamın nedeni
hala aklımı kemiren kabustu.Bir kabusu bu kadar aklıma takacağımı hiç
düşünmezdim ama kabus aklımdan gitmiyordu.Gerçekten de bir gölge gibi beni
takip ediyor,her hatırladığımda iliklerime kadar ürpermemi sağlıyordu.
“Hayır,” diye itiraf etti annem,yüzünde tedirgin bir ifade vardı. “onun
için çok endişeleniyorum.Ya başına bir şey gelirse?”
“Kahyaların başına bir şey gelmez,anne.”dedi Jane,kıkırdadı. “Muhtemelen
filozof bir arkadaşıyla görüşmüştür.”
Başka zaman olsa buna gülerdim,ama aklımı kemiren düşünceler yüzünden bunu
hiç duymamıştım,yine.
“Tanya’nın partisine gideceksin herhalde,değil mi?” dedi annem,arkasına
baktı kaşlarını kaldırarak. “Onu geri çeviremem,biliyorsun.”
“Ha?Ha,evet,geleceğim.Jane’le birlikte,dediği gibi.”dedim,aslında Tanya’nın
partisini tamamen unutmuştum.Tanya annemin arkadaşıydı,evinde güzel olduğunu
düşündüğü bir balo/parti veriyordu ve bizi de çağırmıştı.Annem ondan pek
hoşlanmazdı,dediğine göre bir okuma kulübünde onunla tanışmıştı ve bir daha da
onun peşini bırakmamıştı.Ve ayrıca Tanya’ya hayır demek de mümkün değildi.
Aynı zamanda Windiana ve Olivia’yı da çağırmıştı,yanımızda istediğimiz
kişileri getirebileceğimizi de üzerine basa basa söylemişti.Partisinde çok
insan olmasını severmiş.Aslında Windiana ve Olivia da gelmeseydi, bu partiye
hayatta gitmezdim,Tanya aşırı sevdiği gülümsemesi ve iri kestane
rengi,fazlasıyla rimel çektiği gözleriyle pek de hoşlandığım biri değildi.
Tanya’nın partisi ertesi gündü,okuldan geldikten hemen sonra gitmemiz
gerekiyordu.Çok fazla konuşan insanların ve koridorda gezinip Preselia’nın neden
öldüğü ile ilgili kafa ütüleyici senaryolarıyla geçen bir okul gününden sonra Tanya’nın
partisine gitmek üzere hazırlandım.Jane de hazırlanmıştı,o her zamanki gibi
benden daha iyi görünüyordu.Beyaz,dize kadar gelen bir elbise giymişti,saçları
topuz yapmıştı.
Bense tozpembe ‘kokteyl’ elbisemi giymiştim.Saçımı ise her zamanki gibi
örmüştüm.Tanya’nın tam da beklediğim gibi bana bakıp dudak bükeceğine
emindim.Rus aksanıyla yapmacık bir sesle “çok güzel olmuşsun canım” diye yalan
söyleyecekti.Umrumda değildi.
Annemse ikimizden de güzeldi,saçlarını açmıştı,benimki gibi koyu kahverengi
uzun saçları kırık beyaz uzun elbisesiyle o kadar güzel görünüyordu ki,bir gün
onun kadar güzel olabilir miyim diye düşündüm.
“Çok güzelsiniz kızlar,” dedi annem,bize bakıp kocaman gülümsedi.
“Sen daha güzelsin,annem.”dedim ona sarılıp,ben de gülümsedim.Annem hem
zekiydi,hem güçlüydü,hem de güzeldi.
Kyle bu gün de yoktu.Ciddi anlamda kahyamızdan şüphelenmeye
başladım.İçimden paranoyaklaşmaya başladığımı da söylüyordum ama kahyamızın bu
kadar çok ortadan kaybolduğuna inanamıyordum.Bir yandan da tüm bunları bir
kabusla bağlamamaya çalışıyordum,sonuçta gördüğüm kabus Kyle’ın gerçekten
kötü bir şey yaptığına işaret
değildi,sadece rüyaydı.Tabii gördüğüm şey bir hayal ürünü değilse.
Tanya’nın evi evimize uzak değildi,büyük mavi malikanesi kocaman ve
ihtişamlıydı.Kapısının üzerinde pembe,büyük harflerle ‘RUS EVİ’
yazıyordu.Tanya’nın gösterişten ve abartıdan hoşlandığını biliyordum ve
kapısına Rus evi yazmak tam da onun tarzıydı.
Annem kapıya gidip zili çaldı.İkinci çalıştan sonra Tanya’nın fazla
makyajlı yüzü kapıda belirdi.Gülümsüyordu,bem beyaz 32 dişini ortaya çıkararak
hem de.
“Slivia!” dedi Tanya,anneme sarıldı.Annem de gülümseyip ona kocaman
sarıldı.
“Tanya!Parti nasıl gidiyor?Umarım gecikmemişizdir.”
Tanya dudağını sadece kendinin bildiği bir şekilde bükerek ateş kırmızısı
saçlarını arkaya attı. “Harika gidiyor.Jenya ve Nelya da burada mı?”
Bana inatla Alida demesini söylüyordum ama sanırım o bana inatla Nelya demeğe
devam edecekti.Rus olduğundan ötürü bu ismimi kullanmayı daha uygun buluyordu
herhalde.Jane’e de Jenya diyordu.
Annem geri çekilip yapmacık bir şekilde gülümseyen ikimizi ortaya
çıkardı.Tanya ikimize de sarıldı.
“Jenya!Hala çillerin yerinde.İsmin de bana hala ingilizleri hatırlatıyor.”
Jane’e bakıp dolgun dudaklarını belirginleştirerek kocaman gülümsedi.Jane artık
gülümsemiyordu ama Tanya’ya sarıldı.Sarılırken bana bakıp kusarmış gibi yaptı.Kafa
salladım.
Jane “Ben de seni gördüğüme sevindim Tanya,” dedi ayrıldıklarında, tekrar
gülümseyerek. “Nasılsın?”
“İyiyim,harikayım.” Tanya bana baktı.Bana da tekrar kocaman sarıldı.
“Nelya!” Beni baştan aşağı süzüp tam düşündüğüm gibi dudak büktü ve rus
aksanıyla yapmacık bir sesle “Çok şık olmuşsun tatlım,” dedi.
Tanya’nın giydiği,saçları gibi alev kırmızısı,abartılı bir göğüs dekoltesi
olan uzun kadife elbisesinin de çok güzel olduğunu düşünmüyordum.Ama yalan
söyleyerek, “Sen de çok güzel olmuşsun,Tanya.”dedim.
Tanya bizi içeri davet etti.İçerisi de dışarısı kadar gösterişliydi,sanat
eseri gibi görünen saçma tablolar,vitraylı camlar,kristal avizeler,gümüş,bronz
ve altın heykeller…Herşey fazla para verilmiş gibi duruyordu.
Windiana ve Olivia bizim oturduğumuz masadaydılar.Onları görünce
sarıldım,Tanya hakkında fikirlerimiz aynıydı.
Yemekler ıstakoz, dana çorbası, portakallı ördek ve tavuk buduydu,Tanya
üzerine ve evin dekoruna verdiği kadar parayı yemeklere verseydi daha iyi vakit
geçire bilirdim.O yüzden de fazla bir şey yiyemedim.
Dans başladığında Olivia ve Windiana beni zorla kaldırıp bir eş bulmak için
götürdüler.Ne anlamı var ki?Dans ettiğimizde elimize ne geçecek?!
Olivia ve Windiana beni Tanya’nın evinin bodruma en yakın olan bölümüne
götürdüler.Buraya daha önce gelmemiştim.Tam orada,Tredforx’un ‘Ozend’ diye
bahsettiği çocuk duruyordu.Onu Shianna giderken yanında görmüştüm.Siyah dağınık
saçları vardı,ama üzerinde saatlerce uğraşmış olduğu belliydi.
“Sence nasıl?” diye sordu Windiana,Fredrick’i işaret etti.Anlamadım,gidip
ona ‘dans ede bilir miyiz?’diye söyleyecek miydim?Saçmalık!
“Ne nasıl?” dedim,kaşlarımı çatarak. “Gidip onu dansa mı kaldıracağım?”
Olivia gözlerini devirdi.“Ay,tabi ki hayır.Sadece seni onunla tanıştırmak
istiyorduk.”
“Pekala,” dedim,yutkundum. “bu
çocukta özel bir şey göremiyorum.”
Goong!Yanlış cevap!Doğrusunu söylemek gerekirse fazlasıyla parlak
yeşil gözlerine bayılmıştım.
“Tanrım,Alida!” Olivia bir kez daha gözlerini devirdi. “Topluma karışmanın
zamanı gelmedi mi sence Bayan Kaplumbağa?”
“Pekala,pekala.” Çocuğu süzdüm. “Tanışalım bakalım.”
Olivia ve Windiana benimle birlikte Ozend’in yanına gittiler,beni de
peşlerinden sürüklediler.
“Merhaba,Fredrick,” dedi Windiana,gülümseyerek.Çocuk hoştu,fena
sayılmazdı,ama kesinlikle öyle içi gidilecek bir tip değildi.Tıpkı benim gibi
sıkkın bir ifadeyle etrafa bakıyordu.
“Merhaba Windiana,” dedi,kuru bir sesle. “nasılsın bakalım?”
“Harika.”dedi Windiana,gülümsemesi daha da büyüdü.Olivia da Fredrick’e
merhaba dedi ve gülümsedi. “Seni güzel bir arkadaşımızla tanıştırmak
istiyorduk,Fredrick.Bu Alida.”
Konuya böyle aniden dalması beni şaşırtmıştı.Ama Fredrick gülümsemeyerek
elimi sıkarken,bir anda ben de onun elini sıkıyordum.
“Fredrick,bu Alida Marmaris.Alida,bu Fredrick Ozend.Onu biz davet
ettik,Tanya istediğimiz kişiyi davet etmemizi söylediği için biz de okuldan
birkaç kişiyi davet ede biliriz diye düşünmüştük.” İkinci adımı kullanmaması
hoşuma gitmişti,genellikle ikinci adımdan nefret ederdim.Nelya.Bana ölü bir
yavru kertenkeleyi hatırlatıyordu,o yüzden ilk ismimi kullanmayı tercih
ederdim,her ne kadar ikinci ismim ilk ismimle ve soy ismimle bir kafiye yaratsa
da.Ayrıca 3. ismim Valantine(annemin bunu hangi akla hizmet koyduğunu hala
bilmiyordum) bana eski İngiliz kızlarını hatırlatıyor ve kendimi hemen korseli
bir elbise giymiş gibi hayal etmeme sebep oluyordu.Ve çoğunlukla bunu hayal
ettiğimde gidip lavaboya kusmak istiyordum.
Fredrick elimi hala tutarak usulca gülümsedi. “Tanıştığımıza memnun oldum.”
Sıkılarak elimi geri çektim ve yüzüm gülümsemeden oldukça uzak bir ifadeyle
“Ben de memnun oldum.”dedim.
“Pekala,bence siz ikiniz dans edebilirsiniz,” dedi Olivia buna çoktan karar
vermiş gibi. “çok güzel bir şarkı var.”
Şarkı güzel falan değildi,rusçaydı ve tek kelimesini
anlamıyordum.Ayrıca,şarkıyı horoz gibi sesi olan biri söylüyorsa bu şarkının
iyilik derecesini daha da azaltıyordu,şarkıyı Tanya söylüyordu.Şu hayatımda
sesi berbat olan birini tanıdıysam o kişi kesinlikle Tanya’ydı.
Fredrick’le dans etmeye başladık,kesinlikle mükemmel dans ediyordu.Bense
ona ayak uydurmaya çalışıyordum.
Sessizliği
bozmak,birazcık sohbet etmek amacıyla konuşmaya başladım. “Sanırım Shianna kız
arkadaşın?” diye sordum.Anında sorduğuma pişman oldum.Açtığım konuya
bak,sanırım başıma taş düşmüş.Onunla kız arkadaşları hakkında konuşmak
mı?Delirmiş olmalıyım.
”Ondan ayrıldım.Dedikoduları
duymuşsundur.“ dedi Fredrick gergin bir sesle. Shianna’nın kardeşinin başına
gelenler vardı, şimdi onun sevgiye en çok ihtiyacı olduğu zamandı.Ama tabi
seçim ona kalmıştı. “Sanırım yalnız kalmak istiyor.”
”Ayrıldığınıza üzüldüm.Şimdi
onun sevgiye en çok ihtiyacı olan zaman.“ dedim düz,duygusuz bir sesle.Harika,sohbet
etme kabiliyetim buraya kadardı demek.
Fredrick omuz silkti.
“Yalnız kalmaya ihtiyacı vardı,ben de yalnız kalmasına izin verdim.”
Tanya’nın horoz sesli
rusça şarkısı duruverdi.Tanya geçip öndeki masalardan birine oturdu,bizim
yanımıza.Daha oynak bir şarkı çalıyordu şimdi.Biz de yerimize geçmiştik.
Windiana ve Olivia bana
baktı beklentili bakışlarla. “Eee?” dedi Olivia.
“Ne ee?” diye sordum.
“Dans ettik işte.”
“Ne oldu?Ondan hoşlandın
mı?”
“Hoş bir çocuk ve dans
ettik.Ne?Bana evlenme falan mı teklif edeceğini bekliyordunuz?”
Tam o arada Tanya
konuştu. “Ah,demek toplum arasına karıştın.Bu iyi bir şey.Harika.”
Gözlerimi devirdim.
“Karışmadım,karıştırdılar.”
Birkaç dakika sohbet
ettik.Duman kokusu alıyordum,ama nereden geldiğini anlamıyordum.Hem duman
kokusu da ne oluyor?İyice hayal görmeye başladım.
Işıkların kapanmasıyla ve ortalığın karanlığa
gömülmesiyle oda çığlıklarla doldu.Tanya sakin bir sesle “Sakin olun!” diye
bağırdı telaşlı kalabalığa.Yüzündeki ifade bir garip hissetmeme neden oldu.Bir şeyleri yapmanın zamanının geldiğini
düşünüyor,dediğini duydum meraklı ve kendini çok akıllı zaneden iç
sesimin.Ben de ona Kes sesini! diyerek
cevabı yapıştırdım.“Büyük ihtimalle elektrik kesilmesi.Herşey kontrol altında.”
Derken çat-pat sesleri
gelmeye başladı.Korkuyordum.Windiana ve Olivia yanımdaydılar.“Neler oluyor?”
dedi Windiana,kolumu sıktı.
“Ah,Windiana!Kolumu
acıtıyorsun!” dedim, Windiana kolumu hemen bıraktı. “Ah,affedersin.”dedi mahcup
mahcup.
Birkaç saniye içinde
pahalı mobilyaları kaplayan alevler işin basit bir elektrik kesilmesi
olmadığını söylüyordu.
Tanya’nın rusça sövdüğünü duydum. “Herkes
sakin olsun!Kimseye bir şey olmadan buradan çıkacağız.“ dedi rus aksanıyla.İç
sesimin yine tahminler yapmaya başladığını duyuyordum.Yüzünden anladığım kadarıyla…Bu sefer bitirmesine izin vermedim.Kes sesini! diye bağırdım bir kez daha.
İnsan kalabalığı kapıya
doğru çığlık çığlığa koşuşturmaya başlamıştı bile.
“Alida!” diye bağırdığını
duydum Tanya’nın. “Buraya gelin!”
Öksürerek Tanya’nın
peşinden Olivia ve Windiana ile gitmeye başladım,ama alevler başımı
döndürüyordu.Devam edemeyeceğimi hissediyordum.Ağızımı açıp
Olivia’yı,Windiana’yı ya da Tanya’yı çağırmaya çalıştım ama yapamadım.Başım
sert zemine çarptı.Birilerinin bağırdığını duyuyordum,ama ondan sonrası yoktu.
Bir saat, yarım saat, ya
da 1 gün sonra gözlerimi hastanede açtım.Öksürme sesi duydum.Gözlerimi
açdığımda Fredrick yanımda duruyordu.
”İyi misin?“ diye sordu
öksürmeyi bıraktığında.
İyi olup olmadığımı
Fredrick’in merak etmesine şaşırmıştım.”İyiyim, diğerleri nerede?“ dedim kısık
sesle,yerimde doğrulurken.
”İyiler merak etme.“ dedi
Fredrick.
“Peki sen burada ne halt
ediyorsun?” diye sordum kaşlarımı kaldırarak.Tanrım! diye düşündüm hemen.Yattığım odada bir erkek olması hemen
aşırı sert konuşmamı harakete geçirmiş gibi duruyordu.Ama Fredrick basit bir
cevap verdi.
“Göz kulak oluyorum.”
Fredrick hoş bir çocuktu,ondan hoşlanmıştım.Ama Olivia ve Windiana’nın onu gözcü
gibi başıma dikmeleri de pek hoşuma gitmemişti.
“Olivia ve Windiana seni
başıma bakıcı mı dikti?” diye sordum gözlerimi devirerek. “Onlar nerede?”
Tam o anda kapı açıldı
ve Olivia ile Windiana içeri girdiler.Telaşlı ve tedirgin görünüyorlardı.Fredrick
ayağı kalktı.
“İyi misin?“ dedi Olivia,gelip
bana sarıldı.
”İyiyim, bir şeyim
yok.Siz iyi misiniz?“ dedim Olivia beni bıraktığında.
”İyiyiz.Çok korktuk,
Alida!Seni bulamayınca….Neyse ki, Fredrick seni bulmuş,yardım çağırdı.“dedi
Windiana,o da bana sarıldı.
“Tanya nerede?” diye
sordum.
Sorumu Windiana
cevapladı. “Yangının neden çıktığını anlamaya çalışıyor.Ha,bir de yarın sizin
eve gelecekmiş Alida.Bazı şeyler hakkında konuşmak istiyormuş.”
“Peki.”dedim,Fredrick’e
baktım.Ayaklanmıştı,gitmeye hazırlanıyordu. “Teşekkürler.”dedim arkasından.
“Göz kulak olduğun için.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder