5.2.15

Şimşek Kız'ın Güncesi-2. bölüm-Ölü kızın cesedi


İşte ikinci bölüm.Fikirlerinizi beklerim.İyi okumalar.

 Normal geçen bir hayatta,anormal ne olabilir ki?
Okulda ölen küçük bir kız?Belki de.Kan yok,cinayet silahı yok.Peki neydi bu?İşte biz de bunu merak ediyoruz.

Yarın kalktığımda ürkütücü bir şekilde kabusu hala hatırlıyordum.Ama üzerinde durmamaya çalışıyordum.Sonuçta bu sadece kabustu.

Beni ve Jane’i okula Kyle götürüyordu.

Kyle’ın bakışları değişmemişti,hala derinlere bakıyor,sıkıcılığını bakışlarıyla daha da  sıkıcılaştırıyordu.Onun yüzüne bakamıyordum,sanki ona baktığımda gördüğüm ürpertici kabusu tekrardan hatırlıyor gibi oluyordum.Kulağıma fısıldayan o sesi. Bir daha asla eskisi gibi güvende ve normal olamayacaksın,Alida Nelya Valantine Marmaris.Bundan sonra her zaman korku seni takip edecek,kötülük,arkandan gelen bir gölge gibi peşini bırakmayacak.Çığlık atacak,bitirmek isteyeceksin ama artık çok geç olacak…

Kahyamız çantalarımızı alırken,onda hala garip bir şeyler varmış gibi hissediyordum.Ona güvenmiyordum işte.İçimde gördüğüm görüntülerin sadece çılgın bir hayal gücünün yarattığı bir kabustan ibaret olduğunu söyleyip duruyordum,ama içimdeki sinsi bir hiss bunu kabul etmiyordu.Ya sadece hayal ürünü değilse? diye fısıldıyordu o düşünce.Ya gerçekten de öyleyse?

Tanrı aşkına!Eğer öyle olsa bile rüyamda gördüğüm o iğrenç adamın kim olduğunu bile bilmiyordum ki.Benim hakkımda ona bilgi vermiş olabilirdi,bu şüpheli bir şeydi ama o gördüğüm yaratık neydi ki ya?Bunu anneme nasıl açıklardım?Rüyamda Kyle’ın iğrenç bir yaratığa benim hakkımda bilgi verdiğini ve içimden bunun gerçek olduğunu düşünen bir içgüdüme inanarak Kyle’ı kovmasını istediğimi mi?Bu gördüklerim onu sevmediğim için hayal gücümle oluşturduğum bir şey de olabilirdi ve bunun için sırf sıkıcılığı yüzünden para kazanmak için didinen bir insanı işinden edemezdim ki!

“Görüşürüz kızlar,” dedi annem,bizi kucaklarken.

“O neden bizimle geliyor ki?” diye sordu Jane,uzun tırnaklı parmağıyla Kyle’ı işaret etti.Jane de Kyle’ı en az benim kadar sıkıcı buluyordu,onu en az benim kadar sevdiğini de adım gibi biliyordum.

“Çünki o bizim kahyamız Jane ve bunu daha önce konuştuk sanıyordum!” Annem Jane’e kaşlarını çatarak baktı. “Kyle iyi biri,ona artık alışın.”

“Rupert var ya.”diye üsteledi Jane. “Bir kahyaya neden ihtiyacımız var?”

“Çünki Rupert günün 24 saati işte,evde olduğu tek günü de ya  çalışma odasında oturup anlam veremediğim saçmalıklar yaparak,ya da uyuyarak geçiriyor.”Annemin sesinde sitemkar bir hava vardı.Elbette ki Rupert evde tek çalışan kişi olduğu için,her gün evde olamıyordu.Rupert’ın kendine ayıracak tek vaktini de annem ona çok görüyordu.Annemin anlam veremediği şeyler,abimin yaşam tarzıydı,mesela blog yazmak.Ama Rupert’ın ona yanında olamaması-manevi anlamda-annemin sinir ediyordu ve Rupert’ın ona maddi anlamda yardımcı olması da sanırım işleri kolaylaştırmıyordu.Kyle ise onun manevi anlamda tek yardımcısıydı.

Jane sustu,sanırım buna verecek cevabı yoktu.Ya da cevap vermek istemiyordu diyelim,çünkü evdeki herkes ailedeki baba yokluğu yüzünden sinirliydi,Jane de annemin fazla üzerine gitmek istemiyordu,yoksa çok kötü bir kavga çıkara bilirdi.

Annem yanaklarımıza birer öpücük kondurdu ve ikimize de bir kez daha güle güle dedi.Biz de Kyle’la birlikte okula doğru gittik.

Kyle bizi okula bıraktıktan sonra,yine anlam veremediğim bir şekilde kayboldu.Bunu nasıl ve neden yapıyordu?Tabi,onun ders bitene kadar okulun bahçesinde beklemesine gerek yoktu,ama en azından bir hoşça kal diye bilir,bize derslerimizde iyi zamanlar dileyebilirdi.Bize farkettirmeden nasıl gittiği de başka bir muammaydı.

Okul günüm ortalama bir öğrencinin yapabilecekleri kadar geçti.Elbette ki, bir 7-ci sınıf üst düzey öğrenci,ben değil Shianna ola bilirdi.

Evet,Shianna herkesin kıskana bileceği türden bir öğrenciydi.Derslerini yetiştirirdi,her zaman en iyisine sahip olurdu.Bu da zengin olmanın başka avantajlarındandı tabi.

Yemekte,masalardan birinde otururken Cenot dikkatimi çekti.Cennot okuldaki öğrencilerden biriydi,bizim sınıftaydı.Bizimkilerin düşündüğüne göre ‘aşk acısı’ çekiyordu.Peh!Bunun nasıl bir şey olduğunu bilmesem de aşk acısı tabiri bende sadece bu kelimeyi deme hissini uyandırıyordu;PEH!

Hem Cenot  aşk acısı çekiyormuş gibi de görünmüyordu.Sia’yı çoktan unutmuş gibi görünüyordu.

Size anormal olan normal hikayemdeki bir başka gizemi söyleyeyim.Sia O’shelly.O da bizim sınıfta olan üstdüzey öğrenci kızlardan biriydi.Sia diğerleri gibi değildi.Ben ve sınıftaki diğer kızlar ondan hep korkmuştuk.Sia’nın küçük siyah delici gözleri,kafasının biraz üzerinde sıkıca toplanmış altın sarısı saçları ve herzaman küçümseyici bir tavır yapa bilen dolgun dudakları vardı.Ama Sia dönemin başında Cenot’la iki gün çıktıktan sonra puf diye ortadan kaybolmuştu.Cenot Sia kaybolduktan sonra 1 hafta hafifçe şaşkın ve üzgün görünüyordu ama onun da şaşkınlığı ve üzgünlüğü herkesinki gibi kısa bir süre sonra kaybolmuş ve yerini olağan hayat tarzına bırakmıştı.

Yemeğimizin tam ortasında sınıf başkanı Jessica geldi.Jessica’nın yüzünde saf bir dehşet ifadesi seziliyordu.Shianna’ya yaklaşıp ”Shianna, çabuk gel,çok,çok kötü bir şey oldu.“ dedi.Shianna bir an durup Jessica’ya baktı,sonra “Ne oldu?” diye sordu.

“Hemen gelmen lazım,konu kız kardeşin.”dedi Jessica,Shianna’nın kolunu yakaladı.Shianna ve Jessica giderken ben de başka birkaç kişiyle beraber kötü şeyi görmek üzere onların peşinden gittim.

Jessica’nın dediği kötü şeyi koridorda gördük.Bu kötü şey Shianna’nın kardeşiydi.Evet,kardeşi.Orada öylece yatıyordu,kıpırdamıyordu.İçimden bir ses nefes almadığını da söylüyordu.

Kan yoktu.Ama Shianna’nın küçük kız kardeşi Priselia kıpırdamıyordu,nefes almıyordu ve kalbi de atmıyordu.Kısacası ölmüştü.

Kalabalığın arasında Olivia ve Windiana’yı buldum.Windiana Olivia’nın koluna yapışmıştı,Olivia ise dudağını ısırıyordu.Onların yanına gelip “Ne oluyor kızlar?” diye sordum.Windiana başını iki yana salladı.Olivia ise öylece dudağını ısırarak durmaya devam etti.

Birkaç saniye sonra Shianna’dan geldiğini bildiğim tüyler ürpertici bir çığlık duydum.Ardından hıçkırıklar.Shianna kardeşinin üzerine eğildi.Kan yoktu,hiçbir şey yoktu.Elbette ki kan olmadan öldürmenin başka yolları da vardı ama bu çok garipti.Normal yolla olmamış bir cinayet gibiydi.Katil neden bıçak ya da silah kullanmamış ve daha zor yollara baş vurmuştu ki?Ama şu anda tek bir gerçek vardı,Priselia ölmüştü…



İyi Okumalar. :)




Logo Design by FlamingText.com


2 yorum:

Okuduğum bloglar