7.3.15
Okudum bitti-John Verdon-Şeytanı Uyandırma-Dave Gurney #3
Asla o karanlık odaya girme.
Sabaha çıkmak istiyorsan şeytanı uyandırma.
Hiçbir cinayet kusursuz değildir. Özellikle Dahi Dedektif Dave Gurney bir olaya müdahil olup hiç kimsenin göremediği detayları ortaya çıkardığında, çıkışı olmadığı düşünülen labirentin çıkışını ustalıkla bulduğunda...
Gurney, bir seri katil üzerine belgesel hazırlayan genç bir kıza danışmanlık yapmayı kabul eder. On yıl önce yaşanan bu olaylarda kurbanların hepsi keskin bir nişancı tarafından zifiri karanlıkta, pahalı Mercedes arabalarını kullanırken, aynı açıdan ve noktadan kusursuz biçimde vurulmuş ve bedenlerinin yanına birer oyuncak hayvan bırakılmıştır. Asla aydınlatılamayan bu cinayetlerin üstüne bir perde çekilmiştir ve kimse bu perdeyi kaldırabilecek kadar cesaretli değildir. Tek bir kişi dışında.
Gurney'in, kimseye izini belli etmeyecek kadar dahiyane bir plan yapmış olan bu caniyle oynayabileceği tek bir oyun vardır. Ölüm oyunu: Kendini hedef göster, o sana gelsin.
"Zeki bir adamı karmaşık bulmacalar çözerken izlemek müthiş bir keyif. Gurney işte bu yönüyle farkını ortaya koyuyor."
New York Times
"Her sayfada artan gerilimle, bir psikopatın iç dünyasının derinliklerine ineceksiniz."
Publishers Weekly
"Şaşırtıcı bir son ve tam bir şaheser. Tırnaklarınızı kemirtecek kadar heyecan verici."
New York Journal of Books
Etiketleriniz:
John Verdon,
kitap eleştirisi,
Sevdiklerim,
yazarlık
Şimşek kız'ın güncesi-Prenses'in dönüşü-7. bölüm(Eğitim)
İtiraf etmeliyim ki,eğitim için karanlık
bir odada,insanlar bana bakarken Fredrick ile kılıç savaşı yapacağım hiç aklıma
gelmezdi.
Evet,Tanya doğru bir eğitimin
böyle olacağını söylemişti.Sanırım bodrum katına inmiştik,burada etrafı
aydınlatan sadece Dellis’in avucundaki cılız ateşti.Dellis bir tarafta
durmuştu,elindeki ateşi sönmesin diye arada bir kontrol ediyordu.
“Tanya,” dedim,elimdeki ağır
kılıcı kaldırmaya uğraşarak. “bunu yapabileceğime emin değilim.”
Tanya kızıl saçlarını sım-sıkı
topuz yapmıştı,kollarını göğüsünde kavuşturmuştu ve yüzünde tek damla makyaj
yoktu.Yüzü yüzlerce yıl savaşlarda gün geçirmiş bir savaşçı gibi sertti.
“Sadece bir kılıç savaşı.”
Senin için söylemesi kolay, diye düşündüm.Elindeki ağır bir kılıçla,insanların
bakışlarıyla ve önünde inanılmaz derecede gıcık biriyle durmuyorsun.
“Bence Onap ile başlamalıydık,”
dedi Ashley,bir kenarda durmuş,siyah çerçeveli gözlüklerinin ardından bana
tedirgince bakıyordu.
“Onap nedir?” diye sordum ama
Tanya beni duymamış gibiydi.Omuzlarını dikleştirerek, “Bir savaşçı savaşmayı
zor yoldan öğrenmelidir.”diyordu.
Fredrick’in elinde de en az benim
elimdeki kadar ağır,uzun,siyah bir kılıç vardı ama o sanki küçük,plastik bir
sopa kaldırıyormuş gibi kılıcı hiç zorlanmadan tutuyordu.Buna özellikle gıcık
olmuştum.Madem bu ağırlığı kaldıra biliyordu,hiç olmazsa gözüme
sokmasaydı.Yalancıktan kaldıramıyor gibi yapabilirdi!
Elimdeki kılıcı dik tutmaya
çalıştım.Omuzlarım düşmüştü,neredeyse yere devrilecektim.Bu halimle yiğit bir
savaşçıdan başka her şeye benziyordum.
Yanımda Tanya’nın iç çekişini
duydum.Tanya yakına gelip omuzlarımı sert bir şekilde çekti,sanırım kırılmıştı
çünkü sağ omuzumdan bir çat sesi duydum.
“Hey,” dedim,Tanya’ya yüzümü
buruşturarak bakarken. “omzumu kırmana gerek yoktu.”
Tanya elimdeki gümüş kılıcı
çevirip kabzası olduğunu düşündüğüm yerini elime verirken, “Hiç film izlemedin
mi?”dedi.
“İzledim,” dedim. “ama 2 metrelik
bir kılıçla antrenman yapmadım.”
Dellis kıkırdadı.Ama Tanya
gülmüyordu.“Hiç komik değil.Kılıçların nasıl tutulduğunu görmedin mi hiç?”
“Genellikle fantastik tür filmler
izlerim,” dedim kendimi savunmak için.Ama Tanya hala sinirli ve aynı zamanda
ciddi görünüyordu. “o yüzden belki de ilk olarak element büyüsü’yle başlamalıydık.”
Bu Tanya’dan öğrendiğim bir başka şeydi,element büyüsü
Özel’lerin kullandığı güçtü.Bence çok akıllıca bir isimdi.
“Kılıç en temel savaş silahlarından biridir,” dedi Tanya,parmağımın yerini değişirken. “Özel’lerde Onap’dan önce kılıç gelir.”
“Kılıç en temel savaş silahlarından biridir,” dedi Tanya,parmağımın yerini değişirken. “Özel’lerde Onap’dan önce kılıç gelir.”
“Onap ne peki?” diye sordum,yine
aynı konuya geldiğimizi görerek.
“Göreceksin,” dedi Tanya sabırla.
“ilk önce kılıç kullanmayı öğrenmelisin.”
Tanya belimi yukarı
kaldırırken,kaburgalarımın kırılmamasına şükrettim.Tanya hiç göründüğü gibi bir
kadın değildi.Bana savaşmayı öğrettiğinde böyle sertti,kim bilir savaştığında
neler yapıyordu.
Sonunda düz durmayı ve kılıcımı
düz tutmayı öğrendiğimde,kılıç kullanmaya başlaya bilirim gibi görünüyordu.Tabi
hala nasıl kullanacağımı bilmiyordum.
“Şimdi,” Tanya benim ve
Fredrick’in arasında futbol koçu gibi durdu. “ilk hamleyi sen yap Fredrick.”
Fredrick kılıcını savurdu,öyle
ki, eğer zamanında yana atlamasaydım herhalde şimdi yerde olurdum.Fredrick ben
daha ne olduğumu öğrenmeden önce buraya gelmiş ve Tanya’dan savaşın tüm
özelliklerini öğrenmişti.Bu kızmama neden olan bir başka sebepti.
“Hey!” diye bağırdık Olivia ve
ben aynı anda.
“Neredeyse vuracaktın!” dedi Olivia.
“Sadece eğitim amaçlı,unutma!”
Fredrick homurdandı,bense ayağa
kalkmıştım bile.Yüzüme sert olduğunu düşündüğüm bir ifade
yerleştirdim,kaşlarımı çattım.
“Pekala,Alida,” dedi Tanya,bana
baktı. “onun hamlesinden iyi kurtuldun,ama bir dahaki sefere daha hızlı olman
gerekiyor.Şimdi senin sıran.”
Kılıcımı kaldırdım;ama kendime
pek öyle güvenmiyordum.Fredrick rahat bir tavırla bana bakıyordu,ama rahatlığını
bozmaya kararlıydım.
Tam kılıcımı kaldırmıştım ki,
Tanya beni durdurdu.“Hey,dur,dur,dur!” Tanya gülmemek için dudaklarını bir
birine bastırdı. “Kılıcını doğru tutmuyorsun.Bu şekilde rakibinin ancak gözünü
çıkara bilirsin.”
Kılcıma baktım;Tanya haklıydı.Kılıcı
öyle bir açıyla tutmuştum
ki,kaldırdığımda Fredrick’in gözünü çıkara bilirdim ancak.
Ackley,Ashley ve Sindy kahkaha
atmaya başladı.Diğerleri ise gülsünler mi gülmesinler mi bilemez bir şekilde
duruyorlardı.
Fredrick gülmüyordu;gayet ciddi
bir şekilde önümde duruyordu.“Kılıcı aşağı indir,” dedi usulca.
“Hiç komik değil!”diye
bağırdım,Fredrick’in yem yeşil gözlerine gözlerimi dikerek.
“Biliyorum,” deyip boşta olan
elini yukarı kaldırdı Fredrick. “ben gülmüyorum.”
“Herneyse,” diyen sesi duyuldu
Tanya’nın. “Alida,kılıcı indir,yavaşça.Şimdi kaldır,ve savur.Eveet…”
Kılıcı indirdim,yavaşça kendime
yaklaştırdım ve kaldırıp savurdum.Kılıç kalkarken Fredrick de kılıcını
kaldırmıştı.Ama sanırım ben daha hızlı davranmıştım,çünkü kılıcı savurduğumda
Fredrick’in kılıcı elinden çıktı ve birkaç santimetre yana düştü.
Bir alkış koptu.Bu kadar
beğenilecek ne yaptığımı bilmiyordum,sadece Fredrick’in kılıcını
düşürmüştüm.Ama herkes alkışlamaya başladığında titrekçe gülümsedim.
Fredrick de
gülümsüyordu.Alkışlamıyordu ama alkışlamaması daha iyiydi.Rakibimin kılıcını
düşürdüm diye kızması gerekiyordu,sanki iyi bir şey yapmışım gibi beni
alkışlaması değil.
“Aferin,” dedi Tanya,ağızı
kulaklarında gülümsüyordu o da. “böyle hızlı davran.Hızlı davranmak hep işe
yarar.”
Fredrick’in hamlesi sırasında ben
yine hızlı davranmıştım,kılıcını kaldırırken ben de aynı anda kılıcımı
kaldırmıştım ve sanırım bu biraz kaba bir darbe olmuştu.Kılıcı Fredrick’in
karnına geçirmiş olmalıydım.Fredrick’in kılıcı elinden düştü,neyse ki kılıcın
koruyucu ucu vardı.Yani birine değdiğinde zarar vermiyordu.
“Özür dilerim,” dedim,Fredrick’e
kalkması için yardım ederken.
“Sorun değil,” dedi Fredrick,yere
düşmüş kılıcını aldı. “Tanya,devam edelim mi?”
Saatlerce kılıçla
savaştık,bitirdiğimizde akşam oluyordu.Kan ter içinde kalmıştık ikimiz
de.Dellis’in avuç içi ateşi de neredeyse sönüyordu,herhalde yorgun düşmüştü.Tanya
Onap’la eğitime başlaya bileceğimizi söyledi.
“Daha ışıklı bir yerde yapa bilir
miyiz?” diye soludu Dellis,ateşi sönüyordu.Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu.
“Ölmek üzereyim de.”
“Pekala,” dedi Tanya. “çatı
katına gidelim.”
Bodrumdan çıktığımızda Dellis avuç içi ateşini söndürmüştü.
“Onunla mutfağa gideceğim.”dedi
Ashley,hala nefes nefese olan Dellis ona tutunmuştu. “Bir şeyler
hazırlayayım.Siz devam edin.”
Ashley ve Dellis mutfağa
gittiler,biz de daha ne olduğunu bilmediğim Onap
denen şeyle eğitim için çatı katına gittik.
“Öncelikle,” dedi Tanya,çatı
katındaydık.Çatı katı genişti,kocaman bir penceresi vardı ve neyse ki ışıl ışıl
parıldayan orta boy bir avizesi vardı.Çatı katına gittiğimize herkes mutlu
olmuş gibiydi. “Onap’ın ne olduğunu söyleyeyim.Onap,Özel’lerin esas saldırı
aletlerindendir.Evan,” Evan ilk bakıldığında tabanı camdan gibi
görünen,demirden kabzası olan uzun bir şeyi Tanya’ya verdi.Tanya silahı ondan
aldı,kabzasından tuttu ve salladı.Silahın tabanı bir anda gümüş bir ışıkla
doldu.Onap Tanya’nın elinde adeta Star Wars’ta gördüğüm ışın kılıçları gibi
parıldıyordu.
“Bu,gerçek bir Onap değil,” dedi
Tanya. “gerçek bir Onap size zarar verirdi.O yüzden de eğitim amaçlı sahtesini
yaptık.”
“Estenor da Onap kullanıyor mu?”
diye sordum,şaka değildi zaten.Kimse de gülmedi.Bir soruydu bu.
“Onun ne kullandığı belli
olmaz.”dedi Tanya,gözleri yine uzaklara daldı.Bu haliyle bana Kyle’ı
hatırlatıyordu. “Kılıç,hançer,Onap,hatta yay bile kullana bilir.Aslında çoğu
zaman gücünü kullanır.”
“Peki nasıl kullanılıyor?”diye
sordum gümüşi ışık saçan sahte Onap’a bakarak.
“Göstereyim.Windiana,” Windiana
elinde tabanı siyah bir ışık saçan başka bir Onap’la-muhtemelen bu da
sahteydi-usulca Tanya’nın önüne geldi.Tanya sahte Onap’ı Windiana’ya
savurdu.Onap’tan kulak tırmalayıcı bir ses çıktı,ama Windiana iyiydi.Onap Windiana’nın
bacağına çarpmıştı sadece.
“Gerçek bir Onap Windiana’nın
içinden geçmeli.”dedi Tanya,dediğini hayal etmeye çalıştım ama başaramadım. “Bu
özel bir çalışma gerektiriyor.”
“Bir dakika,herkes bunu
yapabiliyor mu?” diye sordum odadakilere göz gezdirerek.
“Şey,neredeyse evet.”dedi
Ackley,kafasını eğerek. “Tabi hiçbirimiz gerçek düşmanlar karşısında
denemedik.”
“Deneyceksiniz,” dedi Tanya.
“Pekala,başlayalım o
zaman.”dedim,gümüşi Onap’ı Tanya’dan aldım. “Gece çökmek üzere,daha element
büyüsü çalışacağız.”
Saatlerce çalıştık,neyse ki
rakibim Olivia’ydı.Saatler sonunda Olivia da,ben de nefes nefese ve ter
içindeydik.Tanya başını yukarı aşağı salladı.Bana baktı. “Hiç fena değil,”
Ağızım kulaklarımda gülümsedim.
“Hiç kolay değil.”
“Sadece Onap’ı savurma açını daha
iyi hesaplamalısın,” dedi Tanya. “gelecek sefere daha iyi olacaksın,eminim.”
“Pekala,artık element büyüsü
çalışmasına geçe bilir miyiz?” dedi Tony,yeşil bir beyzbol topunu elinde evirip
çeviriyordu. “Çünki artık gece oldu.”
Element büyüsü,şimdiye kadar
karşılaştığım en zor şeydi.Kılıçla savaşmak,Onap’la savaşmak çok kolaydı ama bu
tam bir irade gerektiriyordu.İnsanın kendine güvenmesi ve odaklanması
gerekiyordu.Bu da bence mümkün değildi.
“Odaklan!”diye gürleyen sesi
geldi Tanya’nın.Tanya iyi bir kadındı,ama gerekirse çok sert de
olabiliyordu.Şimdi de tam bir komutan gibi davranmaya başlamıştı.
Tam bir saattir önümdeki kömür
siyahı küçük kayayı yakmaya çalışıyordum.Tanya buna izin veriyordu,çünkü Asley
sonrasında gök güçleriyle yanmış tavanı tamir edecekti.Ama yapamıyordum ki,sürekli
dikkatim dağılıyordu.Ama yapmalıydım.Eğer bir taş karşısında acizsem,gerçek bir
düşman karşısında ne yapa bilirdim ki?
Derin bir nefes aldım.İçimdeki
güce odaklanmaya çalıştım,Tanya’nın dediği gibi.Onun için söylemesi kolaydı
tabi,bana ne olduğumu söylediğinde beni inandırmak için önümde bir fidan
yaratmıştı,herhalde Element büyüsü yapmak ona su içmek kadar kolay
geliyordu.Tanrı biliyor ya,profesyonel olduktan sonra insana her şey kolay
geliyordu.
Şimşekli havaları düşündüm,ne
kadar da sevinirdim o zaman.Yağmur çıktığında dışarıda oynayan ben değil
miydim?Bir şimşek yaratamaz mıydım?Gözlerimi kapadım.Hiçbir şey
duymamaya,hiçbir şey görmemeye,sadece önümdeki kayaya odaklanmaya çalıştım.
Lanet olası şimşekler, diye
düşündüm,içimden gülmek geliyordu ama gülmemek için dudaklarımı bir birine
bastırdım. Lanet olası babam,gelin artık!
Sonunda gök gürültüsüne benzer
kulakları sağır eden bir ses duyduğumda,sevinçten dört köşe bir şekilde
gözlerimi açtım.Önümde yanıp kül olmuş aynı kaya duruyordu.
Etiketleriniz:
Sevdiklerim,
yazarlık
Şimşek kız'ın güncesi-Prenses'in dönüşü-6. bölüm (Özel'lerin yeni barınağı)
6.bölüm (Özel'lerin yeni barınağı)
Birkaç dakika daha yol kat ettik.Tanya gülümsüyordu,ama ben yorulmaya başlamıştım.Tanya hiç gitmediğim,dar yolları izliyordu.Bense hiçbir şey demeden duruyor,onun söylediklerini düşünüyordum.
Tanya benim güçlerim olduğunu söylemişti.Hala bu düşünceler aklımda dönüp duruyor,beni çileden çıkarıyordu.Gördüğüm kabusu düşünüyordum,tahtta oturan o iğrenç adamı ve Kyle’ı.O gördüğüm Estenor muydu?Eğer güçlerim varsa,şimdiye kadar neden fark etmemiştim?Bu bir rüya mıydı,çünki gerçekte bu kadar inanılmaz şeyler olamazdı.Yolda giderken kendimi bir çok kez çimdiklemiştim,ama rüya değildi.Sanırım bu inanılmaz şey,hiç olmadığı kadar gerçekti.
Aklımı kemiren soruyu sonunda sordum.“Bir rüya gördüm.Kabus gibi bir
şey.İğrenç bir adam bir tahtta oturuyordu,örümcek ağları ile kaplıydı ve
dumanlı gri gözleri vardı.Kahyamız Kyle ona benden bahsediyordu.Ne
konuştuklarını bilmiyorum ama benim hakkımda konuşuyorlardı.Bu rüya günlerce
aklımda döndü durdu.Sence bu gördüğüm Estenor muydu?”
Tanya bana baktı,gözleri kocaman açılmıştı. “Bu bir işaret,” dedi,
gözlerime bakarak.Mas mavi gözlerim onun kestane kahverengisi gözleri ile
buluştu. “bu az zamanımızın kaldığını gösteriyor.Bu rüya görme işi Özel’lerde
olur,çoğu zaman olmuş şeyleri,olanları ve olacakları görürler.Bu çok önemli bir
yetenek.”
“Herkeste var mı bu?” diye sordum,başka bir ağaçlık yoldan
dönerken.Yorulmuştum ama hiçbir şey demedim. “Bütün Özel’lerde?”
“Evet,elbette.”dedi Tanya,gülümsedi. “Bu arada vardık.”
“Bir şey daha,” dedim. “rüyada ürpertici bir ses fısıltıyla bana adımı
kelimesi kelimesine söylüyor,bundan sonra korkunun,kötülüğün beni asla yalnız
bırakmayacağını,bir gölge misalı beni takip edeceğini,bitmesi için çığlık atıp
yalvaracağımı ama artık çok geç olacağını söylüyordu.Çok korktum.Sence bu da mı
bir işaret?Senin beni farkettiniğini anlamış olabilirler mi?”
Tanya durdu,yüzünde tedirgin bir ifade vardı. “Onlar tıpkı benim gibi
herkesi farkettiler.Artık kaçacak yer yok.Güvenli bir yer yok.Estenor seni
farketti;ki sen Özel’lerin tek kurtarıcısısın-“
“Öyle değilim,öyle olmadığımı biliyorsun.Daha hiçbirşey bilmiyorum.”dedim
onun sözünü keserek.
“Öylesin,ayrıca sen de herkes gibi kısa sürede öğreneceksin.Barınakta
tanışacağın arkadaşlar da senin gibi ilk başta bir halt bilmiyorlardı ama
zamanla öğrendiler.” Tanya kafasını salladı. “Neyse,şunu anlamanı istiyorum ki,
bundan sonra korku peşini bırakmaz.Artık herşeyi biliyorsun ve bu ilk
kabusun,bu ilk işaretin olacak.”
Önüme baktım.Bir kaç metre ötemizde,ağaçlıkla kaplı bir yerde,gerçekten
güzel bir saray vardı.Siyah ve beyaz renklerindeydi,malikane
gibiydi.Büyüktü,koyu siyah kapısına beyaz zambaklardan bir çeleng
asılmıştı.Kocaman pencereleri vardı,evin çatısında da çatı katı olduğunu tahmin
ettiğim bir pencere vardı.Evde siyah beyaz renklerinde olmayan tek pencere
oydu,gri renkteydi.
Tanya gülümsedi. “İşte Özel’lerin barınağı.”
“İçerisi de dışarısı kadar büyüleyici mi?” diye sordum,ağızım bir karış
açık kalmıştı.Ev gerçek anlamda büyüleyici’ydi.Kocamandı
ve 1000 odası yoksa bana bundan sonra kırmızı babun diye bilirdiniz.
“Hem de nasıl,” dedi Tanya,eve doğru yürümeye başlamıştı bile. “hadi gel,seni
içeridekilerle tanıştırayım.”
“Karles amcalarda
kaldığın zaman burada olacaksın,” dedi Tanya,eve doğru yürürken.Evin etrafında
büyümüş çalılıklar vardı. “daha sonra kamp yeniden kurulursa-onun için de Hayat
Vaadi’ni bulmalıyız-ailene durumu söyler ve kampa gidersin.Ama biz şimdiki
görevi bitirene kadar burada kalman en iyisi.”
“Sence kampı kurtara bilecek miyiz?” diye sordum usulca,Tanya büyümüş bir
çalıyı itti.
Tanya kafasını salladı. “Bunu yapmadan önce Hayat Vaadi’nin nerede olduğunu
öğrenmeliyiz.Onun içinse Allison’u bulmalı ve ondan bilgi almalıyız.”
“Peki ama…Eğer Allison’u bulacağım zaman boyunca burada
kalacaksam,sonrasında kampı kurtarmak ve Hayat Vaadi’ni bulmak için de sizinle
birlikte savaşmalıyım.O zaman da…O zaman herhalde diğerlerine herşeyi
söylemekten başka çaremiz kalmayacak?”
Tanya bir kez daha kafasının yukarı aşağı salladı.“Görünüşe göre başka
çaremiz yok.Tabi eğer sen kampı bulmakta bize yardım etmek istersen.”
“Tabi ki isterim. Sonuçta ben de bir özelim ve bir düşmanımız
varsa…Eee…Neydi adı,Estenor.Herhalde ben ve ailem de tehlikedeyim demektir.”dedim,ışıl
ışıl gülümseyerek.Hala inanamıyordum.Bir kaç saat boyunca deli saçması
adlandırılabilecek şeyler duymuştum,birinin yanında hiçbir şey olmadan,sadece
elleriyle tam önümde bir fidan yarattığını görmüştüm ve Özel’lere yardım etmek
için evimden ayrılıp gidiyordum.Üstelik bu yaptıklarımın hiçbirinden de pişman
olacağımı sanmıyordum,yani,şimdilik.Eğer Özel’sem,Özel gibi davranacaktım.
“Bu arada seni eğitmeliyiz,” dedi Tanya,kapıya yaklaşıyorduk. “kılıçla
savaşmayı ve en önemlisi güçlerini kullanmayı öğrenmelisin.”
“Burada kaç Özel var?” diye sordum.
“Şey,evin için dışından daha küçük aslında.Burada benimle birlikte en fazla
9 özel var.Tabi kampı kurtardıktan sonra başka özel’leri de çağıracağız ve
kampta olacaklar.”
Peki,artık bana kırmızı babun
diyebilirsiniz.
Tanya durdu.Kapıya yaklaştı ve mırıldandı. “Tanya Zaytseva.Nelya’yı
getirdim.”
“Tanya?” Bir kız sesi geldi kapının arkasından. “Sen misin?Parolayı söyle.” “Kristal avize.”dedi Tanya,bu bir parola için bile çok fazla basitti.Ama doğruydu,çünki biraz sonra kapıdan bir ‘klik’ sesi geldi ve kapı ardına kadar açıldı.Tanya ve ben içeri girdik.Tanya haklıydı,evin içerisi dışarısından daha küçüktü.Tanya ve ben daire biçimli holü geçtik,açık bir kapıdan içeri girdik.İçerisi uzun,siyah beyaz meşe mobilyalarla dekore edilmiş bir odaya açılıyordu.Bir tarafta zebra desenli bir kanepe vardı,kanepede üç kişi oturmuştu.Windiana,Olivia ve Fredrick’ti bunlar.Başka bir tarafta üzeri kitaplarla dolmuş büyük bir masa ve etrafında 5 sandalye vardı.Sandalyelerde de insanlar oturuyordu,5 kişi kafa kafaya vermiş konuşuyordu.Bunlardan 4-ü erkek 1-si kızdı.Kızlardan biri eski görünümlü bir kitabın sayfalarını karıştırıyor,iri siyah gözlerinin üzerindeki siyah çerçeveli gözlüklerini her dakika yukarı kaldırarak birşeylere bakıyordu,tozpembe saçları sürekli gözüne düşüyordu.Diğerleri ise konuşuyorlardı.Başka 2 kız ise kanepenin hemen yanındaki beyaz döşeli koltuklara geçmişlerdi,kızlardan biri dizinin üzerine beyaz bir dizüstü bilgisayar yerleştirmişti,açık kahverengi kısa saçları vardı,uzun gri gözleri ekranda geziniyordu.“Hey,millet!” diye bağırdı Tanya,odadaki kafası karışmış Özel’lere bağırdı.Özel’ler başlarını kaldırdılar.Olivia ve Windiana beni görünce ağızı kulaklarında gülümsediler. “Size Şimşeğin kızı’nı taktim etmek isterim.Alida Nelya Marmaris!”
Kanepede oturan,bilgisayarlı,açık kahverengi saçlı kız kaşlarını çattı.“Biraz
çabuk olmadı mı bu Tanya?”
“Fazla zamanımız
yok,Dellis.”dedi Tanya,kız bilgisayarı kapadı. “Bence şimdiden burada olmalı.”
Gülümsemeye
çalıştım.Titrekçe el salladım.“Merhaba.”
Olivia ve Windiana hemen
yanıma gelip bana sarıldılar,merhaba dediler.Onlar da en az benim kadar şaşkın
görünüyorlardı.Diğerlerine baktım.Fredrick de merhaba demişti ama diğerleri
hala hafifçe şaşkındı.
“Pekala,herkes ayağa
kalksın.”dedi Tanya,garip sessizlikten ve gerginlikten hoşlanmamış gibiydi.
“Tanışma zamanı!”
Tanışma zamanından
hoşlanmazdım,ayrıca 10 kişinin ismini hala nasıl aklımda tutacağım bilmiyordum.
Benimle tanışmaya ilk
önce erkekler geldi.Pek yumurta gibi olduğumu söyleyemezdim ama yine de
erkeklerin ilk önce tanışması klassikti.
Koyu kahverengi
saçlı,gözleri garip bir kendini beğenmişlik pırıltısı ile parlayan bir çocuk
geldi önce.Elimi fazla samimi bir şekilde sıkarak “Tony Mesteel.Tanrı’nın oğlu.Tanıştığıma
memnun oldum.”dedi aşırı bir kendini beğenmişlik tonlamasıyla.
Tony’nin elini hemen
bıraktım. “Ben de.”dedim yalan söyleyerek.
Baya zeki görünümlü ve
ağırbaşlı olan Ackley Stepline elimi
samimi bir şekilde sıktı ve usulca gülümseyerek “Ackley Stepline.Gök elementi
Özel’i.”dedi.
Onunla da el sıkıştım.“Tanıştığımıza
memnun oldum.”
Uzun boylu,atletik
yapılı ve iri yarı bir çocuk geldi sonunda.Ona gökdelene bakarmış gibi
bakıyordum. ”Evan Donewen.Yer elementi Özel’i.”dedi elimi dostane bir tavırla
sıkarak.
“Tanıştığıma memnun
oldum.”dedim,ona da gülümseyerek.
Erkeklerden sonra kızlar
biraz ürkekçe yanıma geldi.Bir an acaba onları yakıp küle dönüştüreceğimi falan
mı sanıyorlardır diye düşündüm ama bu düşünceyi hemen aklımdan attım.
“Merhaba,tanıştığımıza
memnun oldum.” Benimle ilk tanışan kız tozpembe saçlı,iri siyah çerçeveli
gözlüklü kızdı.koyu siyah gözleri hem zeki,hem de kararlı olduğunu
gösteriyordu.Ayrıca kız dost canlısı da görünüyordu.Kendisi Ackley’nin kız
kardeşiydi.“Ben Ashley Stepline.Gök elementi Özel’i.”
“Tanıştığımıza memnun
oldum.”
Başka bir kız yanaştı, açık
kahverengi saçlı,kızdı bu.Onun adının Dellis olduğunu biliyordum.El sıkıştık.
“Dellis Omega.Ateş elementi Özel’i.”
Tanya’nın söylediğine
göre Şimşek elementi Özel’leri-ve dolayısıyla ben de-ateşten hoşlanmazdık.O
yüzden onunla el sıkışırken çok fazla durmadım,birkaç saniye önce elimi
çekmiştim. “Tanıştığımıza memnun oldum,Alida.”
Dellis’in yanındaki kanepede
oturan kız elimi sıktı.Kızın Fredrick gibi yeşil gözleri,siyah uzun saçları
vardı. “Ben Sindy Macomber.Buz kızıyım.”
Tanya ona kaşlarımı
çatarak baktığımı görünce hemen anlattı. “Ah,şey söylemeyi unuttum.Buz kızları
da Özel’ler gibidir,güçleri buzdur.Buz meleklerinin çocuklarıdırlar.Çok güçlü
ve tehlikelidirler.”
Sindy küstahca
gülümsedi.Evet,küstahca diye bilirdik.“Evet,tehlikeli.Teşekkürler,Tanya.”
Sindy’den o kadar da
hoşlanmamıştım.Ama bir şey demedim.
“Herkesle tanıştığına göre,” dedi Tanya,ağızı
kulaklarında gülümsüyordu. “artık eğitim zamanı.”
Etiketleriniz:
Sevdiklerim,
yazarlık
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)