12.4.15

Şimşek Kız'ın Güncesi-11. bölüm (Savaş başladı)


Uzun bir süredir bölümleri paylaşmadığım için hepinizden çok özür diliyorum.İşte 11. bölüm.Yorumlarınızı beklerim. :)



Güvercin mektubu götürmek için uçup gittikten sonra Onap’larımızı elimize aldık,sırt çantalarımızı sırtlarımıza atıp kararlı adımlarla gecelediğimiz açıklıktan ayrıldık.
Birkaç adım sonra otele varmıştık.Otelden tam 20 adım atıp durduk.Biraz sonra Tanya ve arkasındaki diğer 4 kişi göründü.
“Tanya?” diye sordu Sindy,kaşlarını çatıp Tanya’ya bakarak. “Parolayı söyle.”
“Kristal avize,” diye aynı anda soludu Tanya ve Dellis.Sindy kafa salladı ve gelmelerini işaret etti.
Sindy tam bir anne tavrıyla bize sarılıp dün gece neler olduğunu sordu.
“Sizi çok merak ettim.Neler oldu?!”
Olivia ve             Windiana bana sarılıyorlardı. “Kızlar tamam,boğacaksınız beni!”
Olivia ve Windiana yavaşça ayrıldılar.Hala burnunu çeken Windiana “Çok korktuk!Sindy silahla ateş açtılar diyince-”
“Merak etme,ikimiz de iyiyiz,” diye onu yatıştırdım. “Siz iyi misiniz?”
“Neyse ki zamanında haber vermişsiniz.”dedi Ackley,tabletinden kafasını kaldırıp.     “Hemen çıkmayı başardık.”
“Saldıran Roxser’mış.”dedi Sindy Tanya’ya sert sert bakarak. “Senin can arkadaşın.”
“Ne?!” diye bağırdı Tanya. “Nasıl yani?”
“Roxser Estenor için çalışıyormuş,ayrıca Sia da-”
“Sia da kim?” diye onun sözünü kesti Dellis.
Sindy gözlerini devirdi. Bana bakarak“Bence her şeyi baştan anlatmaya başlaya bilirsin.”dedi.
“Pekala,” diye başladım ve soluklana soluklana gece boyunca neler olduğunu ve Sia’yı anlattım.Sia’yı,onun kaybolmasını,Gördüğüm rüyayı,Sia’yla konuşmalarımızı,Sia’nın son hamlesi-Roxser’ın yaptığı silahlı saldırıyı,Allison’un mektubunu,ondan sonra açıklıkta uyuduğumuzda gördüğüm rüyayı,Allison’un gönderdiği ikinci mektubu,art- arda iki kez kendimizi korumamızı ve kollamamızı söylemesi.Hepsini tek tek anlattım.Bitirdiğimde ekip şaşırmış gibiydi.
“Vakit kaybetmeden o boş eve gidelim,” dedi Fredrick.
Bir saat labirentli yolları yürüdük durduk.Sonunda Tanya’nın bahsettiği boş evi bulmayı başardık.Eve adımımızı attığımızda beklediğimizden daha farklı bir manzarayla karşılaştık.Boşlukla.
Sanki eve adımımızı atar atmaz boşluğa düşmüştük.Bem beyaz bir yoldaydık.
“Neredeyiz biz böyle?”
Birkaç dakikalık bir sessizlikten sonra yine konuştum.“Estenor’un olduğu yer burası mı?”
“Alida!”
Arkamı döndüm.Diğer tarafta Güneş anasını gördüğümü kavramam birkaç saniyemi aldı.Şok oldum diye bilirdim. “Allison?”
Güneş anası adeta güneş gibiydi.Altın sarısı saçları sanki güneş ışığı gibi sarı bir ışık saçıyordu.Güneş sarısı gözleri kocamandı.Üzerinde beyaz kısa bir elbise vardı. Ona yaklaştım.“Sen iyi misin?”
“İyiyim.Siz iyi misiniz?”
Tanya Allison’a yaklaştı.Önünde baş eğdi.“Leydim,biz iyiyiz.Sizi buradan almaya gelmiştik.Ama sanırım Estenor’un başka planları var.”
Tanya’nın bu hareketini görünce ben de rahatsız olup baş eğmeğe karar verdim.Önümde yüce Güneş anası vardı ama ben onunla sınıf arkadaşım gibi konuşuyordum.Ben baş eğdikten sonra diğerleri de Allison’un önünde yerlere kadar eğildiler.
“Var,” diye onayladı Allison. “dikkatli olmalısınız.”
“Dellis ve Ackley,” dedi Tanya Dellis ve Ackley’e dönerek. “Oxford’dan uzaklaşın,barınağa gidin.Diğerlerine herşeyi anlatın ve hazırlanmalarını söyleyin.Sizinle birlikte buraya gelsinler,mümkün olduğunca çabuk.Aynı zamanda silahla iyi kuşanın,acele etmeyin.Bir de,biz barınağa döndüğümüzde benden parolayı sorsunlar,eğer hala orada olurlarsa.Parola Allison’un ruju.Hemen gidin.”
Dellis ve Ackley kafa salladılar.Dellis Ackley’nin elini yakaladı ve bir saniyelik bir kıvılcımla gözden kayboldular.Sanırım Ateş element’leri hemen gitmeleri gereken yerlere böyle gidiyorlardı.Parolanın bir kez olsun değişmesine sevinmiştim,komik ve görevimizle ilgili bir parolaydı bu.
“Pekala,” dedi Tanya,tedirgin ve korkmuş görünen bize ve Güneş anası’na dönerek. “Güneş Anası’nı koruyun.Eğer birimiz ölürsek-”
“Tanya,” diye onun sözünü kesti Sindy sertce.
“Eğer bir şey olursa,” diye devam etti Tanya,Sindy’e aldırmayarak. “diğerleri devam edecek,Güneş anası’nı koruyacak ve sonunda da buradan çıkacak.Ne olursa olsun Güneş Anası’nı koruyun.”
“Ben de sizi koruyacağım.”diye söz verdi Allison. “Benim de güçlerim var.”
Tanya Allison’a bakıp gülümsedi. “Çok teşekkür ederiz,Leydim.”
“Kimseye bir şey olmayacak,” dedi Fredrick hemen. “hepimiz sağ salim barınağa geri döneceğiz.”
 Şiddetli rüzgarın sesi duyuldu,daha sonra beyaz ışıkta üç kız silüeti belirdi.
Sia gelmişti.Pis pis gülümsüyordu.Yanında iki kız vardı.Bir tanesi siyah saçlı,yeşil gözlü bir kız, diğeri sarı saçlı,koyu siyah gözlü bir kız.Sia’nın yanındaki iki kişi de Katherine ve Lawrance olmalıydı.
Tanya Sia’ya yaklaştı sert bakışlarla. “Sia sen misin?”
“Beni tanımaya sevindim,Tanya Zaytseva.Güneş anası’nı kurtarmaya mı gelmiştiniz?Sürpriz!Biz de sizi Estenor’a teslim etmeye geldik!” Sia soğuk bir kahkaha attı.
“Avcunu yalarsın,” diye cevabı yapıştırdı Olivia.
“Bakalım avcunu yalayan kim olacak.”dedi Sia ağzı kulaklarında gülümseyerek. “Hadi bakalım,Lawrance,Katherine?”
 Sarı saçlı kız baş salladı.Gözlerini kapadı,sonra tekrar açtı.Nasıl yaptı bilmiyorum ama yer sallanıyordu.Bir kaç saniye sonra yer yarıldı,gerçekten.Ve içinden pörsümüş insanlar çıktı.
“Al sana Hades’in kızı,” diye fısıldadım.
“Ama bu Şeytanın kızı tabi,” dedi Fredrick.Bu arada zombi insanlar,yani ölmüş zomanlar,bize doğru yaklaşmaya başlamışlardı.
“İş sana düşüyor kardeşim,” diye mırıldandığını duydum Olivia’nın. “Sanırım bunlara ancak Tanrı bir şey yapar.”
“Pekala,” dedi Windiana.Ellerini yana açtı,yumruk yaptı.Şimdi patlayacak, diye düşündüm,bir süre sonra patladı zaten.Evet,zombi insanlar(zomanlar) ani bir bombayla,kulakları sağır eden bir sesle patladılar.Ama daha yüzlercesi Lawrance’in element gücü ile yerden fışkırıyordu.Ayrıca Katherine de savaşa dahil olmuştu.Olivia ile Onap’la savaşıyordu.
Kısa bir süre sonra savaşa yerden fışkıran ölülerden daha fazlası geldi.Sanırım Estenor’un canavarlarıydı bunlar.Altı bacaklı yerden bitme zehirli örümcekler,ateş saçan ejderhalar ve daha neler neler.Tanya ve Allison 5 zehirli örümcek ve 2 zehirli sarmaşık gibi bir şey giymiş köpekle savaşıyordu.Allison güneşin gücünü canavarlara yansıttığında canavarlar hemen telef oluyorlardı ama bu sonsuza kadar sürmezdi.Canavarlar çoğalıyor,Allison ise yoruluyordu.
Sia ile savaşırken dikkat edilmesi gereken en önemli şey,kanmamaktı.Sia sizi yenmek için herşeyi yapa bilirdi,sizse yenilmemek için çok dikkatli olmalıydınız.
Ben de Sia’nın aşırı iyi Onap’ına karşılık kendi gümüş Onap’ımı savuruyordum.Niyetim onu silahsız bırakmaktı,daha sonra onun üstesinden Şimşeğin kutsal gücü ile gele bilirdim.Ama Sia o kadar da kolay yenilmiyordu.
“Pekala,ne yapacaksın?” diyordu bir kez daha saldırımı başarıyla savuşturduğunda. “Sanırım beni yenmeğe çalışıyorsun ama o kadar da kolay değil.”
“Kes sesini!” diye bağırdım,Oap’ımı bir kez daha savururken. “Yoksa gücümü kullanmak zorunda kalırım.”
“Şeytanın kızı olduğumu unuttun galiba,” dedi Sia. “güvenli rüyalarında güçlerimi hiç görmemiştin.Ama gücümle öldürülmüş küçük bir kız gücümün kanıtı değil miydi?”
Onun pis pis gülümseyen o korkutucu yüzüne gözlerimi dikerek,“Küçük bir kızı o şeytani güçlerinle öldürmen gücünün değil ancak zalimliğinin kanıtıdır,” diye cevabı yapıştırdım.
“Pekala,” dedi Sia,Onap’ını yere attı. “o zaman güçlerimizi kullanalım bakalım.”
Ben de Onap’ımı yere attım ve bacaklarımdan kollarıma yükselen elektriği kontrol etmeye çalıştım.Sia büyük bir şey istemiyordu,ama doğru söylediği de kesindi.Güçlerini daha görmemiştim.Lawrance de bir şeytan elementi Özel’iydi ve onun yer altından ölü insanları çağırdığını görmüştüm.Eğer o onu yapa biliyorsa Sia neler yapabilirdi.
Ve savaşmaya başladık.Onun gönderdiği zehir saçan canavara karşılık gönderdiğim şimşek,onun savurduğu ne olduğunu bilmediğim güç dalgasına karşılık çaktırdığım yıldırım,ikimizde neredeyse aynıydık.
Biraz sonra Sia’yla aramdaki savaş ciddileşmeye başladı.Sia kesinlikle benden daha güçlüydü.Benim geçtiğim eğitimleri çoktan geçmiş gibi duruyordu.O yüzden de ne olduğunu bilmediğim güç dalgaları gönderdiğinde önünde aciz kalmamaya çabalamak çok zordu.
Ona bir demet şimşek daha gönderdiğimde yana kaçarak kurtuldu,geri döndüğünde de yüzünde şeytani bir gülümseme belirdi.Ne düşünüyorduysa dikkatini benden arkamdaki bir şeye çevirdi.Şeytani gülümsemesi yüzüne yayıldı.
Her neydiyse sanki çok büyük, sanki çok güçlü bir şeydi bu.Sanki hiçbir şeydi bu, sadece işe yaramaz ölüm kaderiydi o ışık.Ama garipti.İçim bir tuhaf olmuştu.Birden bire o kadar özlemiştim ki mutluluğu, aşkı, arkadaşlığı…Ölesiye sevmek istemiştim sanki.Ölüyordum,sanırım.Bir kabustu bu…Önce bir şimşek çaktı…Anlayamadığım birkaç cümle…Ama olamazdı ki, böyle,beni bekleyen insanlar vardı,yapmam gereken şeyler vardı…

Tuvalete sifonu çekermiş gibi bitmişti her şey.Hayatta olduğumu farkettim.Yere çökmüştüm.Başım ağrıyordu.


Yorum yazmayı unutmayın.Keyifli okumalar. :)
Logo Design by FlamingText.com

1 yorum:

  1. Katıldım bile.Bloğunuzda duyurmam gereken bir şey,ya da tamamen bloğunuzu duyurmam gerekirse,yorum yazın lütfen.Yorumunuz için teşekkürler. :)

    YanıtlaSil

Okuduğum bloglar